Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Polis Çocuğu Gözüyle…

 

                                                                                                      Prof. Dr. Ömer Hakan MUĞLALI

                                                                                                      Abant İzzet Baysal Üniversitesi

                                                                                              Mudurnu Meslek Yüksek Okulu Müdürü                                                

            10 Nisan’lar polis çocukları için hüzün doludur.

         Ben hiçbir bayram babamı evde görmedim. Siz bilir misiniz bayramlarda babanızın evde olmamasının ne demek olduğunu?

             Bilir misiniz? Operasyona giden babanızdan günlerce haber alamamanın ne demek

olduğunu.

            Bilir misiniz? Gecenin bir vakti kapı çaldığında annenizin “ya babana bir şey olduysa” endişesiyle yüreği ağzında kapıya koşmasının ne demek olduğunu?

        Bilir misiniz? Akşam görüşebilmek umuduyla sabah babanızı işe uğurlarken kelimelerin yetersizliğinde gözlerin nasıl konuştuğunu?

         Bilir misiniz? Siyasilerin kanun dışı tekliflerine rest çektikten sonra açığa alınan bir babanın yaşam mücadelesinin dramını?

              İşte! Polis çocukları bu duygularla büyür!

             Ya polisler?

         Biz, yağmur çamur, kar kış, demeden bayramı seyranı olmadan, mesai saati kavramı olmaksızın bizi bizden çok düşünerek çalıştığını bilerek sıcacık yataklarımızda uyurken, mesleği; canı pahasına; özelde; canımızı, çoluğumuzu, çocuğumuzu, namusumuzu, malımızı korumak, genelde ise; ülkesinde dirlik ve düzeni sağlamak olan polisten hangi şartlar altında görev yapması istenmektedir?

            Meslekleri sadece kötülerle mücadele olan polis yaşam boyu kimseye güvenemez, kendisiyle arkadaş olmak isteyenleri “Bir gün ondan yasa dışı bir şey ister korkusuyla” reddederek kendisini yalnızlığın kollarına bırakır, ikram edilen bir çayı bile içemez, dürüstlüğün giderek erdem olamaya başladığı bir toplumda mesleki koşullar ve ekonomik zorluklara rağmen, kendisine sunulan muhteşem maddi teklifleri çelik gibi iradesiyle reddederken mesaiden sonra taksicilik yapar, garsonluk yapar, badana-boya işleri yapar.

        Meslektaşları ABD ve AB ülkelerinde en yüksek maaş alan iki meslek grubundan biri iken, yurdumuzda teröristle mücadele ederken maaşı ancak teröristlerin barınabildiği gecekondu semtlerinde oturmaya yeten polisin can güvenliğinden bahsedilebilir mi? Yaşam standardı ekonomik piramidin alt basamakları olan polisin kendisini geliştirebilmesi mümkün müdür? Öte yandan sürekli halkın içinde olan polisin müfettişi ise halkın kendisidir. En ufak olumsuz bir davranış gösteremez, stres dolu görevinde daima nazik ve kibar olması istenir. Sigarasını bile gizli gizli içer içinde bulunduğu koşullara isyan edemez.

             Zor çalışma koşulları sonunda ise en büyük ödülü; suçluları adalete teslim etmiş olmanın verdiği huzurdur.

          Polis teröristle, bölücüyle, irticacıyla, çeteciyle, hortumcuyla, hayali ihracatçıyla, uyuşturucu taciriyle, ırz düşmanıyla, trafik canavarıyla kısacası ülkesine ve milletine maddi manevi yıkımda bulunmaya çalışan bütün unsurlarla mücadelesinde gücünü, yasalardan ve hukukun üstünlüğünden alır. Ancak her türlü zorluğa göğüs gererek çalışırken onu yıkan bir tek şey vardır. O da “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” sözünü utanmadan söyleyebilen, yakasına yapışarak numarasını isteyebilme cüretini gösterebilen zevattır. Bu takdirde polis ne yapmalıdır?

            Görmezden mi gelmelidir? Yoksa gereğini yaptıktan sonra eve gidip bavulunu hazırlamalı mıdır? Bu bağlamda gerek 17 Ağustos 1999 depremi ve gerekse altında geçmişin beceriksiz idarecilerinin yattığı ekonomik krizler birer jeolojik deprem ve ekonomik kriz niteliğini aşarak pek çok gerçeğin gözler önüne serildiği siyasi bir deprem niteliğine bürünmüştür. Devletimizin artık yeniden yapılanması gerektiği bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu yeniden yapılanma içerisinde bütün kurumlar payına düşeni alırken polis teşkilatı da payına düşeni; çağdaş ülkelerde olduğu gibi özerk niteliğine bürünerek almalıdır. Kısaca polis de diğer kurumlarda yapılmak istendiği gibi siyasi otoritenin tasarrufundan ve tasallutundan uzak bir özerkliğe kavuşturulmalıdır.

            Bilindiği gibi gelişim üç temel unsur üzerine inşa edilir. Bunlar; kişisel güvenlik, özgürlük ve zenginliktir. Özgürlüğün ön koşulu ise; güvenliktir. Çeşitli suçluların ve terörizmin tehdidiyle karşı karşıya olan kişi özgürce yaşayamaz. Ülkesinde güven içinde olan kişi özgürdür ve bu özgürlüğünü  iş kurma konusunda müteşebbis olarak gösterir, kurduğu işlerle istihdam sağlar ve sonuçta kendisiyle birlikte çalışanlarını ve devletini zenginleştirir.

           ABD’deki 11 Eylül terör saldırısı, dikkatleri bir kez daha güvenlik teşkilatlarına çevirmiştir. Türk polis teşkilatı gerek 12 Eylül 1980 öncesi ve gerekse yaklaşık 35.000 masumun ölümüne neden olan PKK terör örgütüyle yaptığı mücadele nedeniyle terör konusunda dünyanın en büyük deneyimine sahip emniyet örgütlerinden birisi haline gelmiştir. Öte yandan, dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen ve tamamen siyasi oy kaygısıyla çıkarılan “Suçların ve suçluların affı” kararıyla gelişim temel unsuru olan kişisel güvenlik kavramı rahmetli Üzeyir Garih cinayetinde anlamını bulduğu üzere ülkemizde derin yara almıştır. Ve şu an çıkarılmak istenn yeni af düzenlemesiyle de yara almaya devam edecektir. Canı pahasına teröristleri katilleri, ırz düşmanlarını, gaspçıları, uyuşturucu tacirlerini yakalayan polisten bu tür uygulamalar sonucu özverili çalışmalar beklenemez. Üstelik bu tür uygulamalar 80’li yıllarda başlayan toplumun silahlanmasını ve herkesin kendi adaletini kendisinin vermesi taleplerini arttırarak polisin ve adalet mekanizmasının işini daha da zorlaştırmıştır ve zorlaştıracaktır. Demorkasi ise, birey özgürlüğünün   bir diğerinin başladığı yerde bitmesi temeline dayalıdır. Suçluların haklarının bitmediği bir yerde ise demokrasi yara almaktadır. İsmet İnönü’nün şu sözü asla unutulmamalıdır “Bir memleketin namuslu insanları en az namussuzlar kadar cesaretli olmak zorundadır”.

            Bu tip olumsuzluklara karşın şeffaf devlet anlayışının yerleşerek demokrasi anlayışının tüm kurumlara egemen olacağı inancıyla şehit olan polislerimize minnet ve şükran duygularımla Allah’tan rahmet dilerken, bu onurlu mesleğin mensuplarını saygı ile selamlarım.