Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

NASIL BİR MİLLET OLMALIYIZ

 

                                                                                            

                                                                                                                            Hasan Hüseyin BALAK

                                                                                                                             Emekli Emniyet Müdürü

 

                Türk Milletinin Dünya Milletler ailesi içerisinde halen işgal ettiği konum ve görünüm, çok az sayıdaki gerçekten vatansever, şuurlu insanımızı betbinliğe düşürüp umutsuzluğa sevketmektedir. Sözü dinlenen, çekinilen, itibar gören, teknolojisini kendisi ürettiği gibi dünya siyasetine yön veren bir milletin mensubu olmak yerine, ecdadın ihtişamı ile avunan, daha düne kadar efendilik yaptığı insanların dayatmalarına boyun eğen, onlara el açan, milli gururunu yitirmiş, milletlik vasfını dahi kaybetmiş böyle bir kalabalığın mensubu olmak elbette ki vatansever,  şuurlu insanlarımızı ümitsizliğe sevk edip ye’se düşürmektedir.

 

            “Cenab-ı Hak” insanı “Fİ AHSENÜL TAKVİM” esasına göre yani yaratılanların en şereflisi olarak yarattığını kitab-ı mukaddesimiz Kur’an-ı Hakim’de beyan etmiştir. Gelişmiş bütün milletlerin bireyleri bu şerefin idrakı içerisinde olmasına rağmen bizim insanımız bundan niye bihaberdir diye düşünüyorum.

 

            1953 yılında Kore’yi, Mao istilasından kurtarmak için Birleşmiş Milletler nezdinde gönderilen bir tugay askerimizle 700 vatan evladı, vatanından binlerce kilometre uzakta Kore’lilerin istiklali uğruna şehit olmuştu. Onların gayreti ile 1954 yılında kurulan Güney Kore’de sanayi ve teknoloji sıfır noktasında olduğu gibi cehalet kol geziyordu. O günden itibaren ceht ederek her türlü olumsuzluğu yenip zillet zincirin kıran Koreliler bugün dünya teknoloji ve sanayi devleri ile rekabet ortamına girmişlerdir. Kendi markalarını  dünya’ya kabul ettirmişler, bizi de Pazar olarak kullanmaktadırlar.

 

            Günlük yaşantımızda kullandığımız hiçbir sanayi ve teknoloji mamülünde Türk insanının zihin gücü, alın teri ve göz nuru yoktur. Bir İngiliz, bir Alman, bir Fransız, Amerikalı ve İtalyan milletleri akıllı da Cenab-ı Hak sadece  bizi mi akıl ve idraktan yoksun bırakmış.

 

            Milli sınırlarımız içinde yaşayan bütün insanlarımızı hangi kavim ve inançtan olursa olsun aynı karından çıkmış bir kardeş olarak görmeliyiz. Herbir ferdimizin can-ı gönülden millet dediğimiz bu topluluğa mensubiyet duygusu ve büyük bir sadakatla bağlı olmaları gerekir. Maalesef insanımızla yaptığımız sohbetlerde alt kimliklerin üst kimlik haline getirildiği görülmektedir. İnsanlarımızı hiçbir olumsuzluk etkilememekte ve düşünceye sevk etmemektedir.

 

            Gelecek nesillerimize nasıl bir vatan bırakmalıyız sualini hiç kendimize sorduk mu? Yoksa ölünceye kadar nasıl bir lokma ekmek daha fazla yerim diye mi düşünüyoruz?

 

            Bu olumsuzlukları daha da çoğaltarak anlatabiliriz. Bunları anlatmak yerine asliyetinden kopartılıp her türlü milli ve manevi duygudan yoksun, vicdanında nefsini tatminden başka bir duygu taşımayan insanımızın kaybettiği değerlerini kendine tekrar kazandırmakla yücelip yükseleceğimiz kanaatinde olmamız gerekir.

 

            Bu rahatsızlığı tedavide en etkin amilin milli eğitim olacağı şüphesizdir. Her türlü milli ve manevi değerlerimiz okullarda çocuklarımıza özel bir ders olarak anlatılmalıdır. Kız çocuklarımıza, erkek çocuklarımızdan daha fazla ehemmiyet vermeliyiz. Zira onlar müstakbel Türk anneleri olarak idrak çağına giren çocuklarına insanı insan yapan hasletleri ders olarak onlar vereceklerdir. Çocuğu ile birlikte televizyon seyrederken ecnebi bir çocuğun yaptığı hatayı göstererek “evladım; bu hatayı bir amerikalı, bir ingiliz, fransız, çinli, afrikalı, avrupalı yapar. Onlara bu hata çok görülmez. Ama sen müslüman Türk evladısın. Sen efendi bir ecdadın evladısın. Sen bu hareketi yapamazsın. Sen efendi olmaya mahkumsun.” Sözleri ile büyüyüp, şuurlanan kendisine güvenip asaleti ile iftihar eden, böyle bir gençlikten oluşan Türk Milletinin artık ecdadının ihtaşımı ile avunmayıp bizzat kendisinin şaheser olacağı ve şaheserler yaratacağı düşüncesi ve hayaliyle….