Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

KONUĞUMUZ

Mesleki Anı Yarışmasında Beşinci Olan Anı

 

HAKKARİ’DEN BİR ANI

                                                                                         Ali KESİMOĞLU[*]

 

          Yıl 1995, Mayıs sonu veya Haziran ayı başları, Hakkari Emniyet Müdürlüğü Kadrosunda Şark hizmetimizi ifa etmekteyiz, hava güzel ve güneşli, Kasım başından Nisan ayına kadar devamlı yağan kar şimdilerde yeni  erimeye başlamış, şu hepimizin bildiği meşhur Zap Suyu öyle bir coşmuş ki, sanki etrafını yıkacak.

          Biz değişik şube müdürlüklerine bağlı toplam (6) arkadaş şehrin giriş noktası olan (Hakkari’ye 7 Km.) DEPİN bölgesinde dönemin terör yoğunluğu sebebiyle kontrol ve uygulama yapıyoruz, saat 11.00 sıraları, bulunduğumuz noktadan pek az insan ve araç geçiyor, esas yoğunluk öğleden sonra ikindiye doğru başlayacak, bu boşluktan yararlanarak bir  arkadaşımız  öğle yemeği hazırlığı içerisinde, arkadaşımız Kahramanmaraş’lı olunca yemek de ister istemez et-ızgara türü, çünkü bu yemekleri en iyi bu arkadaşımız yapıyor.

           Yemeğimiz hazır olmak üzere, kontrol noktamızda bir de çeşmemiz var, ellerimizi yıkamak için sırayla çeşmenin başına geçiyoruz, sıra bana geldiğinde, çeşmenin arka tarafından birinin “selamün aleyküm” dediğini duydum, dönüp baktım, Çukurca yolundan gelmekte olan en fazla 18-19 yaşlarında bir genç, üstü başı eski ve toz toprak içerisinde, “aleyküm selam” dedim, yanıma biraz daha yaklaşınca, “hayırdır hemşehrim, böyle tek başına nereye gidiyorsun” diye sordum, çoban olduğunu, sürüsünün 3-4 kilometre geride olduğunu, yemeğini ırmağı karşıya geçerken suya düşürdüğünü ve akıntı hızlı olduğundan kurtaramadığını, bu sebeple köpeğini koyun ve keçilerinin başında bırakarak Hakkari’ye yemek almaya gittiğini söyledi.

           Kendisini dinledikten sonra, kapalı kontrol noktamıza aldık, önce diğer arkadaşlara konuyu izah ettim, daha sonra üstünü aradık, üzerinden herhangi bir şey çıkmadı, kimlik de çıkmadı, kimliğinin  nerede olduğunu sorduğumuzda, “abi kimliğim köyde, bile bile taşımıyorum, çünkü dağda bayırda dolaşırken kayboluyor, daha önce bir sefer kaybettim, isterseniz benimle köye gelin, ya da ben gidip alıp geleyim” dedi, gencin bu samimi konuşmalarından sonra hiçbirimizin kafasında bir şüphe kalmadı,    bu arada pantolonunun paçasına bir parça koyun yünü ve karalastiğinin içerisinde de çorabının altına   koyun pislikleri yapışmış olduğundan, gencin çoban olduğunu anlamak için başka sebep aramaya gerek yoktu.

           Bu beş dakikalık zaman dilimi sonrası hepimizin  kafasından geçen de aynıydı; çoban genci, bir parça ekmek için devamlı yokuş yukarı olan 7 kilometrelik yola  göndermeyecek, karnını bir güzel doyurup koyunlarının başına gönderecektik, ellerini yıkamasını ve mangalın başına oturmasını söyledik, “abi ben yemeyeyim, bu yemek size ancak yeter” dedi, bizde kendisine, yemeği çok yaptığımızı, bizden başka yemek yiyecek kimsenin olmadığını söylememiz üzerine, “o zaman siz bana ekmek arası yapın, ben gidip koyunlarımın yanında yiyeyim” dedi, bir bütün ekmeğin içerisini et, domates ve  yeşil soğan   ile doldurup kendisine verdik, bu arada arkadaşlardan biri kendisine bir paket bisküvi ile sigara da verdi, ve çoban defalarca teşekkür ederek tekrar Çukurca istikametine doğru yola koyuldu, biz ise acıyan gözlerle bir müddet arkasından bakıp sonra yine kendi işlerimize yöneldik.

            Aradan 2,5-3 ay kadar bir zaman geçmişti, bu arada kontrol noktası görevlileri düzenli olarak her ay değiştiğinden, herkes kendi birimine dönmüş, ben de görevli olduğum Tem.Şb.Müdürlüğü Sorgu-Operasyon Büro Amirliğinde normal görevime devam ediyordum, o tarihlerde de, terörle mücadelede emniyet olarak askeriyeyle çok sıcak ve yakın ilişkilerimiz vardı, zaten bu bölge halkının huzur ve rahatına yönelik çalışmanın olmazsa olmazlarındandı, bu iki kurum kendi bölgesinde yaptığı çalışmalardan da birbirini kesinlikle haberdar eder ve bilgi alış-verişinde bulunurdu.

            Bir gün Tugay Komutanımız, Emniyet Müdürümüzü telefonla arayarak, terör örgütü ile yapılan silahlı çatışmada sağ olarak yakalanan bir örgüt mensubunun ellerinde olduğunu ve sorgulamasına katılmak üzere iki görevli göndermesini istemesi üzerine, konu büro amirimize intikal ettiğinde, ben ve bir arkadaşım söz konusu görev için görevlendirildik.

            Tugaya vardığımızda, bir değerli binbaşımız bizi odasına alarak, önce bize çayımızı söyledi, çay içerken de postasını çağırarak “şu örgüt mensubunu getirin” dedi, bu arada biz sohbete devam ediyorduk, kısa süre sonra iki asker bir şahsı odaya getirdiler, üzerinde tipik peşmerge elbisesi olup, saçı sakalı birbirine karışmış, başı ise yere eğik haldeydi, komutan kendisini uyararak “başını kaldır ve bize bak” diye seslendi,  şahıs başını yukarı kaldırıp kendisiyle  göz göze geldiğimizde gözünü benden bir müddet ayırmadı, bu durum hem benim hem de odada bulunan kişilerin dikkatini çekmişti, daha sonra komutan askerlere, şahsı dışarı çıkarıp yan odaya almalarını söyledi, şahıs çıktıktan sonra, kendi aramızda bu konuyu görüştük, komutan ve arkadaşım bana, “bu şahıs seni tanıyor gibi, dikkatini çekti mi” diye sordular, ben de kendilerine, konuyu farkettiğimi, ancak kendisini tanıyamadığımı söyledim, bu arada çaylarımızı içmiştik ve sorgulama için askeri görevlilerle birlikte yan odaya geçtik.

            Burası, koltukları, sandalyeleri, daktilosu ve diğer eşyaları bulunan normal bir büroydu, örgüt mensubunu koltuklardan birine oturttuk, etrafına da bizler oturduk, daha sonra da mülakata başladık, sorgulamanın özeti şuydu; Diyarbakır’lı olan örgüt mensubu, daha 15 yaşındayken yani 4-5 yıl kadar önce kendi köyünde okul dönüşü birkaç arkadaşıyla birlikte bir grup terörist tarafından kaçırılmış ve zorla örgüt mensubu yapılmıştı, kırsalda bulunduğu süre zarfında, 10’un üzerine eyleme katılmış, katılmış olduğu eylemlerde de toplam 22 askerimiz şehit olmuştu, sorgu yaklaşık 6 saat sürdü, notlar alındı,tutanaklar tutuldu, sorgu bitiminde, içeride bulunan komutan örgüt mensubuna dönüp beni kastederek “ sen bu abini bir yerden tanıyor musun? “ diye sordu, bu soru üzerine örgüt mensubu  başını “evet” manasında sallayarak, “şimdi anlatacağım” dedi ve başladı anlatmaya;

            “ 2-3 ay önceydi, grup sorumlumuz bizi toplayarak toplantı yapacağını söyledi, grubumuz yaklaşık 80 kişiydi, toplantının amacı, Hakkari girişinde bulunan polis kontrol noktasının polislerle birlikte imha edilmesinin planlarını yapmaktı, her türlü ayrıntılar hesaplandıktan sonra tarih ve saat kararlaştırıldı, belirlenen tarihte sabaha karşı Testere Dağlarını takiben  noktaya 2 km. mesafede bulunan Sümbül Dağı’na  geldik, bir müddet mola verip hedefe doğru ilerleyecek ve eylemi gerçekleştirecektik, fakat ne olduysa mola sırasında komutanımızda (örgüt sorumlusu) ve bizde bir endişe baş göstermeye başladı, çünkü polis noktası hakkında bazı bilmediğimiz şeyler vardı, mesela, kaç kişiler, hakim tepelerde, görevli ve ağır silahları var mı, eylemden zayiat vermeden çıkabilir miyiz gibi soruların cevabını bilmiyorduk, bu konuları aramızda konuştukça örgütün diğer mensupları daha da korkmaya ve tedirgin olmaya başlamıştı, bunun üzerine, komutanımız güneş doğana kadar bekleyeceğimizi söyledi, sabah olup güneş tam olarak doğunca,  bana çok güvenen örgüt sorumlumuz, “ sana bir görev veriyorum, şimdi gidip hedefin etrafında kendini ele vermeden kontrolde bulunacaksın, bir şey soran olursa, çoban olduğunu, Hakkari’ye yemek almaya gittiğini söyle ve ileriden arka yolu (köy yolu) kullanarak geri gel” dedi, ben de bu emir üzerine yaklaşık 2 saat kadar yürüdükten sonra hedefe vardım, bu abi çeşmede elini yıkıyordu, selam verdim, selamımı aldı, daha sonra bana bir iki soru sordu, kendisine planladığımız senaryoyu anlattım, beni içeri aldılar, üstümü aradıktan sonra çoban olduğuma emin olunca bana acıyarak yemek, bisküvi ve sigara  verdiler ve beni geri gönderdiler, işte bu abiyi oradan tanıyorum dedi.

            Ben bu arada hayretle ve şaşkınlıkla dinliyordum, ayrıca şahıs konuştukça olay hafızamda canlanıyordu, kendisine, pantolonuna yapışan koyun tüyleri ve karalastiğinin içindeki koyun dışkılarını sordum, bana “ onları sizin yanınıza gelmeden önce kendim yaptım, çünkü siz bana kolay kolay inanmayacaktınız, dedi, peki kimliğinin köyde kaldığını, istersen beraber gidip alalım dedin, ya gelseydik ne olacaktı diye sorduğumda, “ gelmeyeceğinizi biliyordum” cevabını verdi ve ara vermeden konuşmasına devam etti, “ benim karıştığım bütün eylemler bu hadiseden önce olmuştur, biz sizleri böyle bilmiyorduk, bize, askerler ve polisler acımasız olur, gaddar olur onlarda hiç acıma hissi olmaz diye söylüyorlardı, ancak bunun böyle olmadığını öğrendim, şu ana kadarki tüm yaptıklarımdan son dere pişmanım, yakalandığım son olayda ise bir tane bile mermi

sıkmadım, isterseniz silahımı inceleyin, eyleme katılmam da mecburiyettendir, çünkü itiraz hakkımız bulunmamaktadır, sonucu ölümdür dedi.

            Hepimiz hayretler içinde kalmıştık, konuşacak bir şey bulamıyorduk, neden sonra benimle birlikte sorguya katılan arkadaşım örgüt mensubuna, yemeği alıp gittikten sonra gruba katıldığında kendi komutanına ne söyledin diye sorması üzerine, evet noktadan ayrıldıktan sonra Sümbül dağında bulunan grubumun yanına döndüm, komutanım bana “anlat” dedi, ben de, hedefin çok fazla eleman ve silahının olduğunu,  hedefi çevreleyen tepe ve kayalıklarda, her 20 metrede bir polis ve roketatarın bulunduğunu, böyle bir yere düzenlenecek saldırıda çok fazla zayiat vereceğimizi ve bu eylemden vazgeçmemizin daha iyi olacağını söyledim, bunun üzerine de, hep birlikte karar vererek bu eylemden vazgeçtik dedi. Kendisine bizim orada kaç kişi olduğumuzu biliyor muydun diye sorduğumda, 6 kişiydiniz diye cevap verdi, nereden biliyorsun dedim, siz beni yemeğe davet ettiğinizde, ben size bu yemek ancak size yeter demiştim, siz de, bizim hepimiz bu kadarız, başka yemek yiyecek kimse yok demiştiniz, unuttun mu dedi.

            Bu olaydan sonra, nasıl ki örgüt mensubu bizleri yanlış tanıyor, biz de örgüt mensuplarını yanlış tanıyoruz diye düşündüm, onların bir çocuğunun zorla ve istemeyerek terörist yapıldıklarını, zorla eylemlere sokulduklarını bir kez daha anladım.

            Evet, olayımız bu, sözü edilen örgüt mensubu daha sonra itirafçı oldu, onun verdiği bilgiler sayesinde birçok örgüt üst düzey yetkilisi silahlarıyla birlikte yakalandı, bir çok silahlı eylemin faili yakalandı, kendisi ise  Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesindeki davasında ilgili yasadan faydalanarak az bir ceza aldı, umulur ki şu anda ülkemizin temiz bir vatandaşı olarak kendi hayatını idame ettirme çabası içerisindedir.21.01.2004

 



[*] Polis Memuru,Samsun İl Emniyet Müdürlüğü