Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

İnfak ve Tenhada Allah İçin Ağlayan Göz

polis_dergi_mart_2013_025 polis_dergi_mart_2013_026 polis_dergi_mart_2013_027Hz. Peygamber’in övdüğü ve bütün insanlığa örnek gösterdiği insanlardan biri de sağ elinin verdiğini sol elinin bilemeyeceği kadar gizli sadaka veren kimsedir. Nitekim o, hiçbir gölge bulunmayan günde Allah’ın, Arş’ın gölgesinde gölgelendireceğini müjdelediği yedi sınıf insandan birinin de, karşılık beklemeden sırf Allah rızası için ve üstelik sağ elinin verdiğini sol elinin görmeyeceği şekilde fakir fukaraya, garip gurebaya veren kimse olduğunu ifade etmektedir. Allah için verdiği sadaka ve yaptığı iyilikleri mümkün olduğunca gizli yapan, gösteriş ve riyadan uzak kalmaya çalışan kimse, Allah’ın rızasını her şeyin üstünde tutmuş demektir. Bunun karşılığı da, ahirette ilahî korumaya mazhar kılınmak suretiyle o kişinin faziletinin açığa çıkarılmasıdır. Bu ruha sahip olan kimseler Kur’an-ı Kerim’de “müttekîler” olarak isimlendirilmekte olup, müttekîler için de “onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar ve kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar” (Bakara 3) denilmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de bu ve benzeri ayetlerde yaklaşık 250 kere infak, karşılıksız vermek, zekat, sadaka, karzı hasen vs. konulara dikkat çekilmektedir. Hadislerde de sadaka vermek Müslümanların en çok yapması gereken salih amellerden birisi olarak geçmektedir: “Gizli açık çok sadaka verin ki, rızkınız bollaşsın, yardıma mazhar olun ve duanız kabul edilsin” (İbn Mâce), “hastalarınızı sadakayla tedavi edin, çünkü sadaka her hastalığı ve belayı defeder” (Beyhakî) gibi hadisleriyle de Hz. Peygamber (sav) konunun ehemmiyetine dikkat çekmektedir.

Ancak sadakanın gizli verilmesi övülmektedir. Bunun sebebi de insanların iffet ve mürüvvetlerinin korunmak istenmesidir. Sadaka alan kimsenin rencide edilmemesi, toplumda onun minnet altında kalmış, eziklik duyan bir kişi haline düşmüş olmasına zemin hazırlamamak gerekir. İnsanın iffeti ve mürüvveti Allah yanında oldukça değerlidir. Buna zarar verecek her şey onun yaratıcısı tarafından hoş karşılanmamaktadır. Esasında böyle bir davranış, veren insan için de faydalıdır. Çünkü insanoğlu her zaman “riya” imtihanı ile karşı karşıyadır. Amellerine riya karışan bir insanın bazen olur ki, tüm yaptıkları boşa gider, kendisine sevap getirmezken günaha da girmesine sebep olur. Örneğin namazına riya karıştıran kimse için Allah (cc) “yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. Onlar gösteriş yapanlardır, hayra da engel olurlar” Mâûn, 4-7) diyerek riyanın ne kötü bir huy olduğunu beyan etmiştir. Mesela, “suyun ateşi söndürdüğü gibi sadaka da günahları yok eder” (Tirmizi) hadis-i şerifinden maksat, “sağ elinin verdiğinden sol elinin bilgisi olamayacak derecede gizli verilen sadaka” ile, “riyadan uzak ve minnet altında bırakmama amaçlı” sadaka kastedilmiş olabilir.

Hayatımız boyunca bu güzel ve önemli işi hepimiz biraz daha sık ve biraz daha dikkatli yapmalıyız. Zira İslam birlik ve beraberliğin, kardeşliğin, sevginin, muhabbetin, hoşgörünün, tevazuun vs sembolüdür. Dolayısıyla sadakaların artırılması ve özellikle zekatın ülkemizdeki büyük potansiyeli göz önünde bulundurularak ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması elzemdir. Verdiğimizi gizli vererek hiçbir gölgenin bulunmadığı günde Allah’ın Arş’ının gölgesinde gölgeleneceklerden birisi olmaya çalışmak ne muhteşem bir arzudur.

Hz. Peygamber’in övdüğü bir diğer insan ise, tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişidir. Hiçbir gölge bulunmayan günde Allah’ın, Arş’ın gölgesinde gölgelendireceğini peygamberimizin müjdelediği yedi sınıf insandan birisinin de, tenhada Allah’ı anıp göz yaşı döken kişidir. İnsanlardan ve gözlerden uzak, kimsenin bulunmadığı ortamlarda Allah’ı anarak gözlerinden sevgi yaşları dökülen kimse, çoğu insanın başaramadığı bir kulluk çizgisini yakalamış demektir. Onun bu samimi ve gizli kulluğunun karşılığı da mahşer yerinde ilahî koruma altına alınmak suretiyle, herkesin gözü önünde ödüllendirilmesidir. Bu büyük müjdeye nail olmak isteyen her Müslüman, ibadetlerinin yanında Allah’a yakarış anlamına gelen tevbe ve istiğfarı hayatının bir parçası haline getirmelidir. Zira Allah Rasulü tevbe ve istiğfarı hayatının bir parçası haline getirmiş ve “Ey insanlar! Rabbiniz’e tevbe edin, Allah’a kasem olsun ki, ben O’na günde yüz kere tevbe istiğfar ederim” (Buhari, Deavat 3) buyurmuştur. Bunun için Yüce Allah’a yalvarıp, yakarmalı, göz yaşları dökmeliyiz. Zira günahlardan dolayı tevbe etmek farzdır. Kur’an’da tevbe ve türevleri seksenaltı defa geçmektedir. Hz. Adem ile başlayan tevbe kulluğun bir göstergesidir. Samimi, içten, ciddi, günaha bir daha dönmemek üzere yapılan bu tür tevbeye nasûh tevbesi denir.

Tevbenin bir kısım şartları vardır: Günaha pişmanlık duymak, günahı derhal terk etmek ve bir daha eski hale dönmemeye azmetmek. Rükünleri ise, farzların yerine getirilmesi, borçların ödenmesi, helal lokma yenilmesidir. İnsanı yeniden hayata bağlayan, ona ümit ve yaşama isteği veren, onu Allah’a yöneltip inanç ve imanını kuvvetlendiren, doğru ve dürüst davranmasını sağlayan, herkesin hakkını gözeten ve kendi hakkına razı olan tevbe ve istiğfarın insan hayatındaki rolü büyüktür.

Hasan-ı Basri’ye “Ey Ebu Said, buraya bir adam gelir gider, tek başına direk arkasına oturur ve kimse ile konuşmaz” dediler. O, “Bir daha geldiğinde bana haber verin” der. Adam yine gelip aynı yere oturduğunda Hasan-ı Basri’ye haber verirler. O, adama yaklaşarak: “Ey Allah’ın kulu, bakıyorum uzleti seviyor, insanlar arasına katılmak istemiyorsun” der. Adam “Evet, bir iş beni insanlar arasına katılmaktan alıkoymuştur” der. Hasan-ı Basri “Burada Hasan-ı Basri adında birisi var, hiç olmazsa arada bir ona uğrasan” der. Adam “Onun yanına gitmeme de engel olan bir şey vardır” der. Hasan-ı Basri “Allah sana rahmet etsin, o engel nedir, onu bize anlatır mısın?” der. Adam “Her sabah ve akşam Allah Teala’nın sayısız nimetlerine mazhar olmuşken, buna mukabil pek çok günah ile karşı karşıya bulunmaktayım. İşte bu nimetlerin şükrünü ödemek ve günahlarımdan tevbe etmekle uğraşmayı, insanlar arasına katılmaktan daha mühim bulduğumdan, kimse ile karışmak istemiyorum” der (Gazali, İhya, II, 581). Dünyevileşmenin her tarafımızı sardığı, bizi kendimize bile bırakmadığı asrımızın problemlerinden zaman zaman uzaklaşıp, Rabbimiz’le baş başa kalıp yalvarıp, yakarmak, tevbe istiğfar ile muhasebeye dalmak her birimize nasip olur inşallah.