Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Gözetim Toplumu ve Mahremiyet

polis_dergi_temmuz_2013_028 polis_dergi_temmuz_2013_029 polis_dergi_temmuz_2013_030Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre gözetim, gözetleme işi, nezaret etme ve himaye etme manalarına gelmektedir. Daha sık kullanılan manası ise, bazen kaçamak yöntemlerle de olsa, kamu kurumları tarafından kişiler ve guruplar üzerinde yapılan gözlem ve kayıtlardır.[1]

Gelişen teknoloji, her geçen gün çok daha büyük miktarlarda veriyi toplamayı ve üzerinde işlem yapmayı imkânlı hale getirmiştir. Bu durum günümüz yönetimlerine, tarihteki hiçbir yönetime nasip olmayacak tarzda, yönettiği toplumun bireyleri hakkında bilgi elde etme imkânı sunmaktadır. Dijital veri saklama ortamlarının fiyatlarındaki düşüş eğilimine (her 14 ayda paranızın alabileceği disk kapasitesi 2 katına çıkmaktadır) baktığımızda, kısa bir zaman sonra bir ülke sınırları içindeki herkesin yaptıklarının ve konuştuklarının kayıt altına alınması ekonomik olarak uygulanabilir olacaktır[2].

Bilgi çağının, bilgiye hızlı ve kolay ulaşma aracı olan İnternet, dünyanın kapılarını bize açarken, her birimizi de dünyaya açmaktadır. İnternete bağlı olmanın maliyeti, mahremiyetimiz üzerindeki perdeyi, her geçen gün biraz daha aralamaktır. Bu manada İnternetin özel bir alan olduğu fikri yanlıştır. Fareye her bir tıklayışımızda bıraktığımız dijital ayak izlerimiz, ilgi alanlarımızı, tercihlerimizi, ilişkilerimizi ve daha birçok bilgiyi içerebilmektedir. Mahremiyet aleyhine olan bu paylaşımının tarafımızdan gönüllü olarak ve hatta bazen teşhircilik boyutlarında yapılması ise araştırılması gereken bir başka konudur.

Önceki zamanlarda, bireylere ait ve bugüne oranla çok daha basit düzeydeki bilgilerin, kamu gücü tarafından kaydedilmesi, “fişleme” olarak nitelendirmiş ve özgürlükler lehine, bu duruma karşı çıkılmıştır. Bu durum nasıl büyük bir değişim geçirdiğimizin göstergesidir. Örneğin Google gibi arama motorlarında ve sosyal ağlardaki kayıtlarda yapılacak bir analiz, kişilik yapımız hakkında -psikologların hasta doktor mahremiyeti kapsamında değerlendirebileceği- bilgiler sağlayabilecektir. Gözetim günümüzde sadece kamu otoritelerinin değil, devletle birlikte hareket eden özel sektörün, sadece özel sektörün ve bunların yabancı paydaşlarının ayrı ayrı ve bazen de ortak yaptıkları bir operasyon konumuna getirmiştir.

Telefonlarımız görüşmelerimizi kaydetmenin ötesine geçmiş, bulunduğumuz yeri ve hatta ne yaptığımızı raporlayabilecek hale gelmiştir[3]. Kredi kartımız nakit akışlarımızı, market kartımız tüketim alışkanlıklarımızı kaydedebilmektedir. Bütün bunlar üzerinde yapılacak bir veri madenciliği, hakkımızda, belki de bizim bile farkında olmadığımız bilgileri ortaya çıkarabilecektir. Gözetim denince konuyla ilgili kişilerin hemen aklına gelen ve içerikleri hakkında kesin bilgilerimizin olmadığı sistemleri (narus, promis, echelon, dig-int, carnivore vb) bir kenera bırakacak olursak, gözetim daha basit araçlarla hayatımıza 7/24 girmiş bulunmaktadır.

Bu noktada çok sayıda insanın bulunduğu, sorun çıkması muhtemel yerler için yapılan bir bina tasarımı olan panopticon’dan söz etmemek olmaz. Ancak Fransız düşünür Michel Foucault ile beraber, panopticon terimi, modern disiplin toplumlarını ve onların “normalleştirme” ve gözetleme konusundaki yaygın eğilimlerini anlatan bir mecaza dönüşmüştür. Günümüz gözetim sistemleri panopticon modeli hapishanesindeki gibi sürekli ve gizli bir gözetim altında olduğunu hissettirerek, toplum üzerinde baskı oluşturduğu için eleştirilmiştir. Foucault durumu bir soruyla özetlemiştir: “Gören mi iktidardır, görülmeyen mi, yoksa görülmeden gören mi?”.

George Orwell’ın öngörüleri, onun hayal gücünü dahi aşacak tarzda, bugünün dünyasının gerçekliğine dönüşmektedir. Günümüz yönetimlerine sağlanan bu güç, eğer denetlenemezlerse, onları yozlaşmaya ve bozulmaya götürecektir.[4] Devletin elindeki güç ve bu gücü kullanması hususundaki eğilimini, John C. Calhoun, “Devletin toplumun güvenliğini sağlama ve muhafaza etme niyetine rağmen, sahip olduğu gücü kötüye kullanmaya eğilimli bir kurum olduğu tarihin hemen her sayfasında görülebilir” şeklinde özetlemiştir.

Mahremiyet konusuna yüce dinimiz de gereken önemi vermiş ve Hucurat süresinde “tecessüs etmeyin” buyurmuştur. Tecessüs başkalarının ayıbını araştırmak/merak etmek manasında bir kelimedir. Peygamber Efendimiz ise bir hadis-i şerifinde “İnsanlardaki ayıpları araştırırsan onları ifsad eder, bozarsın” buyurmuştur.  Peygamber Efendimizin tam tersine ayıpların üzerlerinin örtülmesi gerektiği yönünde hadisleri de bulunmaktadır.

Hakkımızdaki verilerin bize daha iyi hizmet verebilmek için toplanıyor olması da işin olumlu uçtaki boyutudur. Gözetim toplumu hususundaki görüşlerin oluşturduğu yelpazenin neresinde olursak olalım, bu teknolojiler hayatımıza girmektedir. Bunları kullanmamak gibi bir durum, ancak kendini toplumdan soyutlamış bireyler ve radikal guruplar için geçerli olabilir. Teknolojinin sağlayacağı gözetim imkânları mahremiyetimizi azaltacaktır. Bu durumdan hoşlanmasak ta getirdiği imkânları kullanma adına veya sadece zorunluluktan gözetim olgusu ile her gün daha iç içe yaşamamız gerekecektir. Hatta Wikileask’te olduğu gibi mahremiyet azalması sadece bireyleri değil, bizzat bu azalmada etkin rol alan unsurları da etkileyecektir.

Yapılması gerekenler

Mahremiyet alanları ve sınırları başta hukukçular olmak üzere konuyla ilgili uzmanların tekrar tekrar üzerinde düşünmesi gerekecektir. Daha şimdiden üç alan gündeme gelmiş bulunmaktadır: doğuştan gelen ve dokunulamayacak alanlar, sınırlama getirilebilecek alanlar ve mahremiyet kapsamına girmeyen alanlar.

Gözetim sistemlerinin topladığı veriler coğrafyadan ve milli sınırlardan bağımsız olarak iletilebilmekte ve saklanabilmektedir. Bunun önüne geçilmesi de mümkün görülmemektedir.  Bu durumdan kaynaklanabilecek sakıncalar hem bu sistemleri kullananlar tarafından, hem de yönetim tarafından öngörülmelidir.

Gözetim sistemlerinin otoriteye verdiği gücün bozucu etkisinin önlenmesi için hukuk metinlerini ortaya koyanların, gözetim amaçlı metin hazırlanmasında aşırı hassas davranmaları gerekecektir. Benzer bir hassasiyeti başta otorite üzerinde etkili olabilen olmak üzere, tüm toplumsal yapıların göstermesi de gerekecektir.

Aşırı şekilde uygulanacak gözetimin, yönetimle vatandaş arasında olması gereken güven ilişkisine zarar vermesi kuvvetle muhtemeldir. Bu nedenle gözetimin kullanılmasına, ancak kesin hatlarla tanımlanmış, şeffaf süreçlerin sonucunda karar verilebilmelidir. Karar sürecinde güvenlik ihlallerinin oluşturduğu riskler ve özel hayata gereksiz müdahale etmenin yan etkileri birlikte değerlendirilmelidir.[5] Bu birlikte değerlendirmede karar verenlere yardımcı olmak için gözetim kararını isteyen otoriteye karşı mahremiyeti ve özel hayatı gözeten bir kurumsal yapının kurulması da yararlı olacaktır. 

Gözetim unsurunun toplum üzerinde baskı oluşturmaması veya bu konuda bir algı oluşmaması için yönetim açık, şeffaf ve dengeli olduğunu göstermelidir. Denge kilit role sahip unsurdur. İdare, başlangıçta doğru bir şekilde kurulan dengenin, zaman içerisinde yavaş yavaş bir yöne kayma ihtimalini ortadan kaldıracak tedbirleri almalıdır. Bu hususta toplum kesimlerinde oluşabilecek endişelere anlayışla yaklaşılmalı ve bunlar giderilmeye çalışılmalıdır.

Bilgi toplayan sistemlerin tasarımında ve bu konudaki hareket tarzının belirlenmesinde ilke, sadece çok gerekli olanların toplanması ve sadece gerekli olduğu sürece saklanması olmalıdır. Yönetim toplanacak veriler için alt ve üst saklama sürelerini mevzuat ile belirlemelidir.

Kamuya ait bilgilerin mahremiyetinde ise olabildiğince şeffaflaşmak daha uygun bir çözüm olacaktır. Bu tür bilgilere ulaşmayı sınırlamak, sınırları tanımayan etik dışı veya yasa dışı unsurların bu bilgilere ulaşmasını sağlayarak hukuksuzluğa yol açabilecektir. Silah yanlılarının dediği gibi “Silahları yasadışı yapmak, sadece yasadışıları silah sahibi yapar”.

Kişilerin internet üzerinden yapacakları işlemlerden, kimlik kullanmadan yapabileceklerinin, e-mahlas olarak isimlendirebileceğimiz sanal kimlikler ile yapabileceklerinin, geçici/süreli kimlikler ile yapabileceklerinin ve sadece gerçek kimlikleri ile yapabileceklerinin ayrımlarının yapılması gündeme gelebilir. Bunlar için teknolojik ve hukuki alt yapı oluşturulabilir. Bu yöntem mahremiyetin korunmasında ve kimlik hırsızlığını önlemede bir merhale oluşturacaktır. Örnek iyi korunan bir veritabanına sahip bir otoriteden, gerçek kimliğinizi beyan ederek alacağınız sanal kimliğinizi diğer işlemlerinizde kullanabilirsiniz. Hukuki bir sorun oluştuğunda, yargı makamları sanal kimliğin gerçek sahibini bilebileceklerdir.

İzleyenlerin izlenmesi, bu terim gözetim yapanların ve buna karar verenlerin üzerinde gözetim yapılması manasına gelmektedir. Peki ama onları kim gözetleyecek, dolayısı ile bunun bir sınırı yok, ancak yine de izleyenlerin izlendiklerini bilmeleri(panopticon) onlar üzerinde bir baskı oluşturacaktır.

Sonuç

Başta insan haklarıyla ilgili uluslararası metinler olmak üzere, anayasalar, kanunlar ve diğer hukuki kaynaklar ve hatta dini metinlere kadar, toplum hayatımızı düzenleyen her seviyeden ve türden kuralların içinde mahremiyete saygı bulunmaktadır. Bu durum mahremiyetin insan hayatı açısından önemini vurgulamaktadır. Sorunda bu noktada başlamaktadır. Bu tür metinlerin hiç birinde sınırlar kesin olarak çizilmemiştir. Mahremiyet ve çağın gereği olarak görülen gözetim gibi birbirine karşı mütecaviz iki konu nasıl bir arada bulunabilecektir. Bunlar arasındaki dengeyi oluşturmak bugünden başlamak üzere gelecek idarecilerinin ve siyaset adamlarının başlıca konusu olacaktır.

 


[2] John Villasenor,  Recording Everything: Digital Storage as an Enabler of Authoritarian Governments,2011

[4] Lord Acton, “Power tends to corrupt and absolute power corrupts absolutely”

[5] www.official-documents.gov.uk/document/cm74/7449/7449.pdf