Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

GÖRÜŞ

 

Mustafa YİĞİT

Emekli Emniyet Genel Müdür Yardımcısı

Basit bir tanımlaması ile devleti “HUKUKEN ULUSU KİŞİLEŞTİREN, İÇ VE DIŞ EGEMENLİĞE VE ÖRGÜTLÜ ZOR KULLANMA TEKELİNE SAHİP, BELLİ BİR TOPRAK PARÇASI ÜZERİNDE YER ALAN, KAMU HUKUKU TÜZEL KİŞİLİĞİDER.”

Bu tanımlamadaki “BELLİ BİR TOPRAK PARÇASI” kuşkusuz “VATAN” olup, ülkenin üzerinde bulunduğu coğrafi platformdur, ve ülkenin jeopolitiğinin ana öğesini oluşturur.

Ülkemizin üzerinde bulunduğu coğrafi platformu dikkate alan jeopolitik uzmanları ülkemizin jeopolitiğinin hem “DEĞERİ” aynı zamanda da “KADERİ” olduğunda fikir birliğindedirler.

Dünya güç merkezleri ise; ülkemizi bu çerçeve içerisinde “KURUDUKÇA SULANMASI, BÜYÜDÜKÇE BUDANMASI GEREKEN BİR AĞAÇ OLARAK” değerlendirirler.

Devlet, uyguladığı “SİYASİ POLİTİKA” ve “EKONOMİK POLİTİKASI” ile, uluslar arası toplumda yer alır.

Bugün ülkemiz, toplumumuzun tamamına yaklaşan bölümünü fakirlik sınırının altında bir geçim savaşı vermeye zorlayan ve yıllardan beri süren ekonomik krizin etkisindedir.

Hükümetlerimiz, (IMF) ve (Dünya Bankası) gibi uluslar arası finans kuruluşlarının destek ve denetimlerinde durumu düzeltebilmek için gayret sarf etmektedirler.

Bir diğer taraftan hükümetlerimiz Avrupa Birliği’ne tam üye olabilmek konusuna odaklanmıştır. Milli Hukukumuzu Avrupa Birliği Hukuku’na uygun hale getirmek için, Türkiye Büyük Millet Meclisimiz devamlı uyum yasaları çıkarmaktadır. Bu yasaların uygulamada ne getireceğini şimdiden kestirebilmek olası değildir. Hukuk değişken bir kavramdır. Milli Hukuk, Avrupa Birliği Hukuku, Uluslararası Hukuk; şimdi bunların dışında Amerika Birleşik Devletlerinin kendisi için yaratıp, uygulamaya koyduğu Hukuk.

Amerika Birleşik Devletleri’nin bu tutumunu SPİNOZA’nın:

“HERKESİN HERŞEYE HAKKI VARDIR. HAK ANCAK KUVVETLE SINIRLIDIR. BUNUN EN TABİİ SONUCU DA SAVAŞTIR.” Diyen görüşü ile örtüştürmek olasıdır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan 11 Eylül olayından sonra, Birleşik Devletler Başkanı’na, gerektiğinde başka bir devlet başkanı’na suikast düzenletme yetkisi verilmiştir.

Terör, Terörizm ve Terörist tanımları kuşkusuz çok farklıdır.

Terör sözcüğü Fransız İhtilalinde jakobenlerin yaşattığı giyotinler döneminin adıdır. Yani, bir süreci tanımlar. Amerika Birleşik Devletleri bir süreden beri dünyanın değişik yörelerinde ve ülkesinde teröristlerin gerçekleştirdiği olaylar yaşamıştır. Örneğin: Afrika’da iki büyükelçiliğine, Lübnan’daki askeri birliğine, Aden’deki bir harp gemisine ve ülkesindeki bazı yerlere gerçekleştirilen eylemlerde çok vatandaşını kaybetmiştir.

11 Eylül eyleminden sonra teröre harp ilan ediyorum savı ile ortaya çıkmıştır. Terörizm suçtur. Suçun millilik olgusu vardır ve ülkelerin egemenlik hakları ile ilgilidir. Bir şeyin suç olup olmadığına olayın yaşandığı ülke karar verir. Onun için terörizme harp ilan edilmez, mücadele edilir. Diğer bir anlatımla, Terörist sanıktır. Yakalanınca yetkili yargı organının önüne çıkartılacaktır. Onun içindir ki; Teröristi arayıp bulmak ve yargının önüne çıkarmak, zabıtanın görevidir. Yoksa bugün olduğu gibi Silahlı Kuvvetlerle terörist avına çıkmak, genel hukuk kuralları ile bağdaştırılamaz ve sonuç alınması da olanaksızdır.

Çok özet olarak değindiğimiz bu, hiç de iç açıcı olmayan, durumlardan kurtulabilmek için; ilgili vatanseverlerimizin de işaret ettiği gibi, Devletimizi kürek çekmekten kurtulup, dümen tutması zorunluluğu ortadadır. Devlet geminin dümenine geçmekte gecikirse, başka güçlerin dümeni ele geçirmesi zor olmaz.

Devletin dümene geçmesini ve dümen tutmasını sağlamasını; Devlet tanımındaki “İÇ VE DIŞ EGEMENLİĞE VE ÖRGÜTLÜ ZOR KULLANMA” öğesi ile;

“TOPLUMU DÜZENLEYEN VE DEVLET YAPTIRIMI İLE KUVVETLENDİRİLMİŞ BULUNAN KURALLARIN BÜTÜNÜ” diye tanımlanan Hukuk kavramındaki “DEVLET YAPTIRIMI” öğesi sağlar.

Bir diğer anlatımla, Devlet devlet olabilmesi ve ülkeyi yönetebilmesi için “ZOR KULLANMA TEKELİNE SAHİPTİR.”

Devlet bu yetkesini dışa karşı Silahlı Kuvvetleri, içe karşı ise Genel Güvenlik Gücü olan Polis ve Jandarması aracılığı ile kullanır.

Devlet yapısında Asker kuvvet, Polis ise Güçtür.

Bugün ülkemizin iç güvenlik ve iç güvenlik güçlerinin sorunları dikkate alınmadan, devlet yapılanmasında düzenlemeler yapılması, her zaman tartışmaya açıktır.

İç güvenlik sorunlarımızdan, değil toplumumuz, iç güvenlik güçlerimiz dahi şikayetçidir.

Yakın bir zamanda sekseninci yaş gününü kutlayacağımız Cumhuriyet döneminde, ülkemizde değişik yerlerde ve değişik sürelerde on iki defa sıkı yönetim ilan edilmiş, yurdun bir bölgesi yirmi yılı aşkın süre olağanüstü hal uygulaması ile yönetilmiştir.

Kuşkusuz gerek sıkıyönetimler ve gerek olağanüstü hal, hukukidir. Anayasaldır ve yasaldır. Ancak bunların uygulamasını gerektiren yasa maddelerindeki gerekçelerdeki deyimler karşısında dehşete kapılmamak olanaksızdır.

Bu arada ülkemiz;27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde üç askeri “MÜDAHALE” yaşamıştır. Bunların hiçbirisi kamu oyumuzda isimlendirildiği gibi: İhtilal, İnkılap, Darbeyi Hükümet vs. değildir. Çünki ideolojileri yoktur. Ortak nokta: Atatürk İlkelerine bağlı kalmak, bozulan huzuru sağlamak, kardeş kavgasına son vermek gibi güvenlik sorunlarıdır.

22 Şubat ve 21 Mayıs gibi, sonuca ulaşmayan askeri harekatlar olmuştur.

14’ler gibi gizli eylemler gerçekleştirilmiştir. Özetlersek: Ülkemizin seksen yıllık cumhuriyet döneminin her beş gününden üç günü, değişik yörelerde, olağanüstü yönetimler uygulanmıştır.

Emniyet Genel Müdürlüğümüzün, basına da verilen, 2003 yılı ilk beş ayında işlenen suç istatistiklerinde ülkemizde 1.094 kişinin öldürüldüğü, 10.513 kişinin çeşitli silahlarla yaralandığı, 438 kişinin tecavüze uğradığı, ruhsatsız silah taşıyan 2.463 kişi ile ateş eden 1.503 şehir eşkıya’sının yakalandığı, 53.916 hırsızlık suçu işlendiği, 1.562 silahlı gasp ve 65 kişinin dağa kaldırıldığı bildirilmiştir.

            1923 yılında Cumhuriyet ilan edilmiştir.

            1930 yılında Dünya ile birlikte bir ekonomik kriz yaşanmıştır.

            1939 yılında başlayan İkinci Dünya Savaşı’na girmememize karşın, etkisini yaşamışızdır.

            1946 yılında çok partili hayata geçtik.

            1950 yılında oyla bir siyasi iktidar değişikliği oldu.

            1960 yılında bir Askeri Müdahale,

            1971 yılında bir başka Askeri Müdahale,

            1980 yılında tekrar bir Askeri Müdahale oldu.

Fakat; yasalarımızda değişik tanımları yapılan Polis Gücümüzün sosyal bir tanımının da “HALK İLE HÜKÜMET İLİŞKİLERİNİN DÜZENLEYİCİ ÖRGÜTÜ” olduğu, dikkate alınmadı.

Hala 1934 tarihli “Polis Vazife ve Selahiyetleri” kanunu ve 1937 tarihli “Emniyet Teşkilatı Kanunu” ile çalışmaktadır. Bu yasalarda zaman zaman yapılan değişiklikler, ihtiyaca cevap vermemektedir.

Polisimiz zor durumdadır. Sistemden ve yasaların boşluklarından doğan sebeplerle, örgütü ve kişileri suçlamak, fevkalade yanlış ve haksızdır.

Suç kaynakları ile polisimizin sorunları, ayrı bir yazı konusudur.

Hükümetlerimizin iç güvenlik ve iç güvenlik güçlerimizin sorunlarına eğilmek dönemi, geçmek üzeredir. Aksi halde, dönülmesi olanaksız sonuçlar olasıdır.