Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

Genel Yayın Yönetmeni’nden Danıştay 12.Dairesi Kararı ve Emniyette Terfi Sistemi

 

 

 

Özgüner POLAT[*]

 

 

Emniyet teşkilatındaki rütbe terfilerini düzenleyen son yönetmelik 10 Ağustos 2001 tarihinde yürürlüğe girmiş ve 24489 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştır. Polisteki yükselmeler, artık çok yeni olan bu Yönetmelik hükümlerine göre yapılmaktadır. Polis camiasında ve kamuoyunda Yüksek Emniyet Şurası(YEŞ) olarak anılan bir kurul tarafından kıdem ve liyakata göre gerekli değerlendirmeler yapılmakta ve kimlerin terfi edeceğine “kanaatle”karar verilmektedir. İki yılı aşkın süredir, rütbe terfileri bu Yönetmeliğe göre yapılmaktadır.

Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personeli Rütbe Terfileri ve Değerlendirme Kurullarının Çalışmalarına İlişkin Yönetmelik; en çok 24 ve 25’inci maddeleri ile gündeme gelmiştir:

 

Madde 24 : Merkez Değerlendirme Kurulu üyeleri, 21’inci maddede belirtilen terfi edecek personel hakkında; (Emniyet Amirliği rütbesine kadar yükselecekleri kapsamaktadır)

a)      Bulunduğu rütbede, affa uğramış olsa bile, adli mercilerce verilen kararlar ve bu kararlara dayanak olan fiillerini,

b)      Bulunduğu rütbede, affa uğramış olsa bile, disiplin kurullarınca verilen disiplin cezalarına veya soruşturma bilgilerine ve bu soruşturmalara dayanak olan fiil ve hareketlerini,

c)        Sicil, ödül ve takdirname bilgilerini,

d)       Meslek içerisindeki bilgi, beceri ve davranışlarını,

değerlendirerek edinecekleri kanaate göre oy çokluğu ile karar verirler.

 

Madde 25 : Yüksek Değerlendirme Kurulu üyeleri, 22’nci maddede belirtilen terfi edecek personel hakkında; (Emniyet Amiri ve daha sonraki rütbelere yükselecekleri kapsamaktadır)

a)     Bulunduğu rütbede, affa uğramış olsa bile, adli mercilerce verilen kararlar ve bu kararlara dayanak olan fiillerini,

b)     Bulunduğu rütbede, affa uğramış olsa bile, disiplin kurullarınca verilen disiplin cezalarına veya soruşturma bilgilerine ve bu soruşturmalara dayanak olan fiil ve hareketlerini,

c)      Sicil, ödül ve takdirname bilgilerini,

d)      Meslek içerisindeki bilgi, beceri ve davranışlarını,

değerlendirerek edinecekleri kanaate göre oy çokluğu ile karar verirler.

 

3 Eylül 1999 tarih ve 23805 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4455 sayılı Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanunda; 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen ve af kapsamına giren, kanun, tüzük ve yönetmelikler gereğince memurlar ve diğer kamu görevlileri ile bu görevlerde bulunmuş olanlar hakkında verilmiş disiplin cezalarının bütün sonuçları ile affedildiği, 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen ve af kapsamına giren disiplin cezalarının verilmesini gerektiren fiillerden dolayı ilgililer hakkında disiplin soruşturma ve kovuşturması yapılamayacağı, devam etmekte olan disiplin soruşturma ve kovuşturmalarının işlemden kaldırılacağı, disiplin cezaları affedilenlerin sicil dosyalarındaki bu disiplin cezalarına dair kayıtların, ilgililerin müracaatı aranmaksızın hükümsüz kalacağı ve dosyalarından çıkarılacağı hükme bağlanmıştır.

Ancak terfi edemeyen mensupların İdari Yargıya müracaatları sonunda anlaşılmaktadır ki, İdaremiz, bu açık yasa hükmünün dışına çıkarak 23 Nisan 1999 tarihinden önce işlenen ve af kapsamına giren disiplin cezalarını, sanki affedilmemiş gibi telakki ederek terfi etmeye engel göstermiştir.

Danıştay Onikinci Dairesinin 12.08.2003 tarih ve E:2003/4029 sayılı kararıyla verilen hüküm, burada yapılan yanlışa son verme açısından anlamlı bir mesaj getirmektedir:

“4455 sayılı Af Yasası’ndan sonra resmi gazetede yayımlanan Emniyet Hizmetleri Sınıfı Personeli Rütbe Terfileri ve Değerlendirme Kurullarının Çalışmalarına İlişkin Yönetmeliğin 25.maddesinin, 4455 sayılı Af Yasasına aykırı düzenlemeler içerdiği ve genel olarak da anılan madde ile 3201 sayılı kanunun verdiği düzenleme yetkisinin aşıldığı sonucuna ulaşılmıştır.”

“Aykırı düzenleme yapmak” ya da “yetkiyi aşmak” bizim için hiç de hoş olmayan söylemlerdir.

Bir diğer husus, yine İdaremizin İdari Yargıya yaptığı savunmalardan anlaşılacağı üzere 24 ve 25’inci maddelerde sözü edilen “bulunduğu rütbede..” ibaresiyle ilgilidir. Maddelerin (a) ve (b) bentlerinde adli mercilerce verilen karar ve bu kararlara dayanak olan fiiller ve disiplin kurullarınca verilen disiplin cezaları ve soruşturmalara dayanak olan fiil ve hareketlerden söz edilmiş, ancak uygulamada çok daha eskilere gidilerek, kaçıncı defadır affa uğrayan cezalar ve soruşturmalar gündeme getirilerek bir cezadan iki kere cezalandırma yönüne gidilmiştir.

Hem buradaki yanlışlığı, hem de Danıştay Onikinci Dairesinin tespit ettiği afla ilgili yanlışı görmek için kahin olmaya gerek yoktu.

24 ve 25’inci maddelerde ceza ve soruşturmalardan söz edildiği kadar ödül ve takdirname bilgilerinden de söz edilmiştir. Ancak bu konuda da İdaremizin cömert davranmadığı, ödül ve takdirnameleri göstermeyip sadece tek taraflı düşünce belirterek meslektaşı, meslekle davalı duruma düşürdüğü görülmektedir. Tek başına bu durum bile moral değerlerin yıkılmasına ve hizmette verimin düşmesine yol açmaya yeterli olabilmektedir. Meslektaş, kendisine hasmane duygularla yaklaşıldığını hissetmekte, bir türlü iç huzura kavuşamamaktadır.

İkiyüzbinlere varan mevcudumuzla Türk kamu yönetiminde önemli bir yere sahip olduğumuzu her daim göğsümüz kabararak söyleriz. Ama üst yönetimin, küçücük yanlışları görememesi, aşağıdan gelenlerde güven duygusu oluşmamasına yol açabilmektedir. Söz konusu yanlışlar, sözgelimi tıpla ilgili bir konuda ya da mekanik bir alanda yapılsa, polis olarak, belki mazeretimiz olabilir. Hukuk alanında böyle bir mazeret arkasına gizlenemeyiz. Çünkü hukuk nosyonu alarak polislik yaptığımızı iddia ederiz. Bunun haricinde hukuk tahsili yapan bir çok mensubumuz bulunmaktadır. Daha da önemlisi, bünyesinde sadece hukukçuları barındıran Hukuk Müşavirliği diye bir birimimiz bulunmaktadır. Gönül isterdi ki Onikinci Daire hukukçuları görmeden bizim hukukçularımız bu gerçekleri görebilsin ve üst yönetimi bilgilendirsin.

Terfi, bir nevi özlük hakkıdır. Terfide, takdir hakkı olmamalıdır. Terfinin gerçek sahibi çok iyi seçilmelidir. Bunun için de kıdem ve liyakatın iyi puanlanması gerekir. Aslında kıdem tespitinde somut değerlendirilmeler yapılmaktadır. Liyakat tespitinde de, kanaatten öte, somut ya da somuta yakın kriterler belirlenmelidir.

Ama en doğru yöntem, sınav yoluyla terfi edebilmektir. Bu sınav, objektif kurallara dayalı olmalı ve asla mülakata yer verilmemelidir. Mülakat sırasında adaya çoğu kere ana adı, baba adı ya da çalıştığı yerler sorulmakta, kişi sanki ana adını, baba adını bilmiyormuş gibi terfi ettirilmemektedir. Bu da sınava gölge düşürmektedir.

Bu itibarla ÖSY merkezinin danışmanlığında yapılacak sınavlarda başarılı olanların bu özlük hakkından yararlandırılması en doğrusu olacaktır diye düşünülmektedir.

Danıştay 12.Dairesinin bu kararı ışığında terfi sisteminin uygulanmasının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir. Takdiri size bırakıyor, tüm okuyucularımıza sağlıklı, mutlu ve başarılı günler temenni ediyorum.

 



[*] Emekli Emniyet Müdürü, Genel Sekreter