I. Dünya Savaşı, Çanakkale Cephesi
ve Mustafa Kemal
|
Remzi KOÇÖZ[*] |
Sizin binlerce Hiroşima ve Nagazaki gibi
değerleriniz var. Bizimkilerden çok daha etkili tarihi bölgeleriniz var. I.
Dünya Savaşı içinde meydana gelen ve bir metrekareye 6 bin merminin düştüğü, 250
bin gencinizin vatanı için can verdiği Çanakkale Zaferi'nin kazanıldığı
bölgeler; çocuklarınız ve gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile
Dünyanın en gelişmiş ve en güçlü ordularına
karşı Türkler, olmazı olduruyor ve bütün dünyayı hayretler içinde bırakan bir
zafer kazanıyorlar. İnancın, azmin ve iradenin, tekniği yendiğini ispatlıyorlar.
Bütün dünyaya meydan okuyorlar. İşte sadece bu olay, bu bölge ve bu zafer dahi
gençlerinizin milli bilinç kazanmalarına yetecek niteliktedir. Bu sebeple
gençlerinizi gruplar halinde Çanakkale'ye götürüp gezdirmelisiniz. Her Türk
genci, Çanakkale Savaşları'nın olduğu bölgeyi mutlaka gezerek görmeli ve
öğrenmelidir. Daha sonra onlara demelisiniz ki: 'Sizler birlik ve beraberlik
içinde çalışmazsanız, güçlü ve kuvvetli olmazsanız, düşmanlar yine Çanakkale'ye
gelirler, ülkenizi işgal eder ve öz yurdunuzda hür yaşamayı size çok görürler
(*)
Çanakkale;
Çanakkale yüzyıllar boyu insanlık tarihinin
en önemli savaş ve mücadelelerine sahne olan boğazlar bölgesinde şirin ve güzel
bir şehirdir. Bu şehir her yönüyle yaşayan bir tarihtir. Bu bölgede yerleşim
birimlerinin geçmişi Truva ile başlar. Truva'nın kalıntıları ise eski Tunç
çağına kadar inmektedir.
1982
yılında Çanakkalede göreve başlamam sonrası bu bölgeyi ayrıntılı olarak
gezme-görme fırsatı buldum. Özellikle Çanakkale bölgesini kuzeyde Saros
Körfezinden başlayarak Gelibolu
yarımadasını,
Bolayır-Anafartalar-Kemalyeri-Conkbayırı-Kabatepe-Abide-Settülbahir-Kilitbahir;
Anadolu yakasındaki Kale-Dardonos-Güzelyal-İntepe ve Kumkaleyi her gezişimde tüylerimin diken
diken olduğunu anımsıyorum.
Siperler,
şehitlikler, şehitler anıtı, müze, o dönemi anlatan puntolar halinde duvardan
yazıları, Kilitbahir sırtlarındaki Dur Yolcu diye başlayan dizeleri ve
İstiklal Şairi M. Akif ERSOYUN Çanakkale
şehitlerine ithafen destanlaştırdığı "Çanakkale Şiiri" insanı yıllar öncesine götürür. O zor
günleri yaşayarak, gençliklerini yaşamadan bize bugünleri ve bu toprakları
bırakarak, toprak olan nice isimsiz kahramanlar karşısında minnet ve saygı ile
eğiliyorum.
Çanakkale, Anadolu yarımadasının en batı noktasında, Homerosun ünlü İlyada Destanına konu olan, çeşitli uygarlıklara da geçiş köprüsü olmuştur.
(Homeros'un İlyada
destanı, Truva olarak bilinen kentin öyküsüdür. Konusu Truva savaşı olmakla
birlikte hem bu savaşın kısa bir dönemini kapsar, hem de esasen Truva'nın değil,
yarı tanrı bir kahraman olan Akhilleus'un destanıdır. Mitolojiye göre bu yarı
tanrı kahraman Akhilleus'un ölümcül yeri de topuğudur. İngiliz resmi tarihi,
Çanakkale Boğazı ve Gelibolu'yu düşman elinde Akhilleus'un topuğu olarak
betimler.)
Çanakkale Boğazı ise Ege ile Marmara Denizini, Anadolu ve Rumeli yarımadasını, Asya ve Avrupa kıtalarını birbirine bağlar. Çanakkale Boğazının her iki yakası tarih kokan, tarihe tanıklık eden Çanakkale Destanının yazılmasında düşmana set çekip, cephe oluşturmuştur. Siperlerde göğüs-göğüse çarpışanlar, şehitliklerde bugün yan yana yatmaktadır. Her 18 Mart geldiğinde Çanakkalede o günler yad edilerek tarih canlı tutulmaktadır.
I. Dünya Savaşı ve Cepheler:
28 Temmuz 1914'te başlayan ve
dünya tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan I. Dünya Savaşı'na; o dönemde
siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri yönden bunalım içindeki Osmanlı Devleti,
Almanların ekonomik, askeri yardım vaatleri ve İttihat ve Terakki önderlerinin
şahsi kararları sonucunda katılmıştır. 2 Ağustos 1914'te önce gizli bir
Osmanlı-Almanya ittifak anlaşması imzalanarak seferberlik ilan edilmiştir.
Akdeniz'de İngilizlerin baskısından kaçan Alman Goben ve Breslaw (Yavuz ve
Midilli) adlı savaş gemilerinin, 27 Ekim 1914'te Karadeniz'e açılıp Sivastopol
ve Odesa'yı bombalaması üzerine, Rus Ordusu 2 Kasım 1914'te doğudan taarruza
geçer. İngiliz ve Fransız savaş gemileri 3 Kasım 1914'te Çanakkale Tabyalarını
topa tutmaya başlayınca, Osmanlı fiilen savaşa girmiştir. 5 Kasım'da, İngiltere
ve Fransa Osmanlı Devleti'ne savaş ilan eder. 11 Kasımda bütün Müslümanların
Halifenin yanında düşmana karşı savaşa çağrılması anlamına gelen "Cihad-ı Ekber"
halka duyurulur.
Osmanlı Devleti 2.900.000 askeri silahaltına alır.
Dört yıl süren savaş boyunca Çanakkale Cephesi dahil olmak üzere toplam 400.000
şehit verilir. 1 milyon asker yaralanır, binlercesi esir düşer. 30 Ekim 1918'de
Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi'ni imzalayarak savaştan çekilir.
Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı'nda 9 ayrı cephede mücadele vermiştir. Bu cepheleri şöyle sıralayabiliriz: Kafkas, Suriye, Hicaz, Yemen, Irak, Romanya, Galiçya, Makedonya ve Çanakkale.
Bu cephelerin en başında Kafkas cephesinde Enver paşanın 9-22 Ekim 1914 arasında giriştiği Sarıkamış mücadelesi kanlı bir macera olarak 90.000 cana mal olmuş.
4-16 Şubat 1915 tarihleri arasında Cemal paşanın önderliğinde 80.000 kişilik kuvvetle başlayan ve başarısızlıkla biten Süveyş kanalı seferi de yine macera olmuş.
Irak cephesinde aynı macera
eğilimleri görülmüş. Türk askeri çöllerde eritilip, Süleyman Askeri
komutasındaki ordu İran içinden Hindistana yol ararken Irak
kaybedilmiştir.
Hicaz, Yemen ve Suriye
cephelerinde de yerli halkın, onları ve kutsal toprakları yüzyıllardır koruyan
Türk askerini arkadan hançerlemesi sonrası başarısız olunur.
Romanya, Galiçya, Makedonya gibi yabancı ellerde
kalan cephelere gönderilen yardıma Alman ve Avusturyalılar müteşekkir olsalar da
asıl Türk toprakları olan cepheler askersizlikten kırılıyordu. Bu cephelerde
eriyenler hemen hemen Trakya ve Anadolunun Türk halkının
çocuklarıydılar.
Asıl meşru müdafaamız
Çanakkale cephesiyle, Sarıkamış macerası sonrası Kafkas cephesinde yaşanır. Türk
askeri Anadoluyu korumak uğruna çok büyük bir destan yazar. İşte bu destana yol
açan Çanakkale cephesine, Çanakkale savaşlarına bir göz
atalım;
Çanakkale
Deniz Savaşı ve 18
Mart:
Denizlere hakim olan dünyaya hakim olur. düşüncesiyle hareket eden İngilizler, boğazları ele geçirmek için donanmanın yeterli olacağına inanıyorlardı. Tarihinde hiçbir yenilgi almamış olan İngiliz donanmasının silah, teknoloji ve başarı açısından kendine güveni tamdı. Dünyanın yenilmez donanması, Fransanın da desteği ile dünyanın en büyük armadasını oluşturuyordu. Bu donanmaya karşı gelebilecek hiçbir güç düşünülemezdi. Hele ki yıpranmış, teknoloji açısından zayıf ve parçalanmak üzere olan Osmanlı, bu armada ile asla baş edemezdi.
İtilaf Devletlerinin deniz harekatı 19 Şubat 1915te başladı. 13 Mart 1915e kadar düşman gemileri tabyaları top ateşine tuttu, mayın tarama gemileri olabildiğince yol açtı. Boğazları zorlayarak geçebileceklerine inanan düşman kuvvetlerinin, kararlı ve dirençli bir karşılık almaları bu işin o kadar da kolay olmayacağını gösteriyordu. Bir ay boyunca yapılan binlerce mermi atışının ardından çok da büyük bir gelişme elde edilememişti.
Düşman
donanması 18 Mart sabahı 3 deniz tümeninden oluşan var gücüyle boğazı geçmek
için en büyük saldırısını başlattı. Bu bölgede bir gece önce Nusrat gemisinin döktüğü mayınlar hiç
hesapta yokken can alıyordu. 150 topluk Türk merkez bataryalarına karşın 506
topluk bir güç! Çoğu eski olan kara istihkâmlarına ateş kussa da sonuç düşman
için tam bir mağlubiyettir. Türk tarafı ise, 18 Martta kazandığı zaferden
dolayı kendisine olan güvenini tazelemiş, Çanakkalenin boğazlardan
geçilemeyeceğini tüm dünyaya göstermiştir. Bu zaferin ardından, müttefiklerin
kaçınılmaz kara harekâtına karşı Türk tarafı da son sürat hazırlıklara başlar.
("Derinlerdeki Tarih", "Çanakkale Geçildi mi?" gibi
belgesellere imza atan Savaş Karakaşa göre; Nusrat mayın gemisinin deposunda
kalan son 26 mayın Çanakkale'yi geçilmez kılmıştır.)
Çanakkale
Kara
Savaşları ve Mustafa Kemal:
18 Mart'tan 25 Nisan'a kadar zaman, düşmanın keşif ve oyalama hareketleriyle geçer. Düşman Boğazın geçilemeyeceğini anlayıp, yarımadanın Avrupa kıyılarına asker çıkarma planlarını tamamlar. 25 Nisan'da ise önce yarımada ile Trakya arasındaki Saros Körfezine ve boğaz ağzındaki Anadolu köşesine şaşırtma çıkarmaları yaparlar. 26 Nisan'da, Rumeli tarafı giriş noktasında (Seddil Bahir) çıkartma başlar. Bu çıkartma Ege Denizine bakan Kabatepe ve Arıburnu kıyılarındaki çıkartmalarla hedefini belli eder. O günden itibaren de kara harpleri başlamış demektir.
Mustafa Kemal bu savaşların tam içinde, Arıburnu cephesindedir. Bu topraklardaki savaşlar bir meydan harbi, bir harekat harbi değildir. Bu savaşlar birer avuç denebilecek dar topraklar üzerinde binlerce, on binlerce, yüz binlerce insanın boğaz boğaza gırtlaklaşmasıdır. Conkbayırından harekatı idare ederken söylediği şu sözler tarihe geçer: - Size taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde başka kuvvetler ve komutanlar olabilir... Neticede düşmana saldırılıp boğuşularak sahile kadar geri püskürtülür. Arıburnu cephesi işte böyle açılmıştır. 26 Nisan 1915 gecesi 5 İngiliz tümeni yeniden Arıburnu'na çıkarma yapar. 27 Nisan'da iki alay daha takviye ederler. M. Kemalin verdiği emir aynıdır. O günkü harekatı yönettiği tepeye de Kemalyeri adı verilir.
Mustafa Kemalin doğum yeri Kemalyeridir sözü, çok anlamlıdır. Kemalyerindeki Mustafa Kemal artık dünyanın en kudretli imparatorluğunun, Türk topraklarına kustuğu sonu gelmez insan ve ateş gücüyle boğuşmuş, kendini denemiştir. Kendine güvenen ve yenilmeyeceğine inanan genç ve güzel bir insandır. Kemalyeri'nden sağ kanattaki birçok düşman askerinin ellerini kaldırıp, beyaz mendiller sallayarak kendi erlerine teslim oluşunu seyreder. Ama düşmanın asker çıkarması durmaz. 29 Nisan gene çarpışmalarla geçer. Herkes bulunduğu toprağa, taşa; elleri, ayakları, tırnaklarıyla sarılmıştır. Gene de herkesin çabası karşısındakinin yapıştığı toprağı onun elinden almaktır, onu ya öldürmek ya atmaktır!
57. Alay Çanakkale Savaşında tamamen şehit olmuştur... Ama nasıl olur da Balkanlar'da bir nefeste bir vilayeti bırakıp dağılanlar, bugün burada hem de dünyanın en kudretli imparatorluğunun karşısında bir karış toprak için bir alayın kanını bir nefeste kurban ederler... Evet, bu bir kumandan mucizesidir. O mucize Mustafa Kemaldir. O, 19. Tümen komutanı olarak başladığı bu savaşta Arıburnu ve Ağıldere cephelerini de içine alan Anafartalar gurup komutanlığına yükselmiştir. 10 Ağustosta Çanakkale Savaşının en büyük ve en kanlı taarruzu için harekete geçer. Düşmanı ani ve şiddetli bir baskınla yenme isteği kuvvetten çok karar ağırlıklıdır. Her türlü olumsuzluğa rağmen şu kararı verir: Düşman yenilecek ve mahvedilecektir. O gün, Çanakkale Savaşlarında Türk askeri cesur, akıllı ve ortak bir komutanın idaresinde neler yapmaya gücü yettiğini tüm dünyaya göstermiştir.
Bilhassa Anafartalar Savaşında yarbay olan M. Kemal'in askere "taarruzu değil ölmeyi emretmesi" savaşın kaderini etkilemiştir. Churchill'in kaderin adamı olarak tanımladığı Mustafa Kemal Conkbayırı ve Kocaçimen'de ilerleyen, Anzak Ordusunu geri çekilmeye zorlayarak işgal edilen noktaları kurtarmıştır. 19. Tümen ve 57. Alayı merkezden emir beklemeden kendi inisiyatifiyle cepheye sürmüş, Çanakkale cephesinin düşmesini engellemiş, Boğazları kurtarmıştır. 8,5 ay süren savaş İngilizlerin 19/20 Aralıkta Arıburnu ve Anafartalar'ı 8/9 Ocak Seddülbahri boşaltmasıyla sona ermiştir.
Çanakkale savaşı bize birçok başarıdan öte
Kurtuluş Savaşını gerçekleştirecek bir komutan, Türkiyeyi kuracak bir lider,
Türk dünyasına ve ezilen tüm dünya halklarına bir önder, bir Mustafa Kemal
kazandırmıştır.
Çanakkale Cephesi'nin Sonuçları
(Ulusal ve Uluslararası etkileri):
Müttefikler Çanakkaleyi hesaba katmayıp ellerini kollarını sallayarak boğazları geçeceklerine inanmışlarken hayal kırıklığı yaşarlar. Böylece, bu cephe dünya savaşının gidişatını değiştirecek sonuçlara neden olmuştur.
Dünya egemenliğine soyunan İngiltere'nin büyümesi durmuş, sömürgelerdeki egemenliği ve gücü sarsılmıştır. İngiliz sömürgelerinde milliyet şuurunun öne çıkışını -Hindistan'daki ayaklanmaların ardından- ulusal devletlerin kuruluşu izler. Sonuç olarak; Çanakkale zaferi, güneş batmayan ülke olarak adlandırılan İngiltere'de bir süre sonra güneşin batışını sağlar.
Çanakkale zaferi dünya siyasetindeki dengeleri, değişimleri tetikler. Rusya, Bolşevik ihtilali sonrası savaştan çekilir. İngiltere ve Fransa ise savaşa daha çok güç katmak zorunda kalmışlardır. Boğazları geçip savaşın ömrünü kısaltmayı düşünenlerin planları ters tepmiş, savaşın iki yıl daha uzamasının ardından müttefiklerin kayıpları da artmıştır. Beklenen olmadığı gibi savaş 10 milyondan fazla genci öldürmüş ve daha da çoğunu sakat bırakmıştır.
Emperyalizm, I. Dünya Savaşında ilk yarayı ve darbeyi Çanakkalede almıştır. İki taraftan 850.000 insanın (Türkler 310.000, İngilizler 460.000, Fransızlar 80.000 kişilik kuvvetle) katılıp yarım milyona yakın insanın öldüğü, yaralandığı ve kaybolduğu bu savaşta İngilizler kendi kayıplarını 205.000 olarak gösterirken, Fransızlar ise 47.000 kayıp vermişlerdir.
Anzakların Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşlarda verdikleri kayıp; 26.094'ü Avustralyalı, 7.571i Yeni Zelandalı olmak üzere toplam 33.665'tir. İngilizlerin hazırlamış olduğu ordularda yer alan bu Avustralyalı ve Yeni Zelandalı insanlar, hiç tanımadıkları topraklarda ve hiç bilmedikleri insanlarla, neden ve niçin savaştıklarını dahi bilmeden, kan dökmüşler, can vermişlerdir.
Türk kuvvetlerinin 179u deniz, 57.084ü kara
savaşlarında toplam 57.263ü şehit, geri kalanlar ise; yaralı, hastalıktan
vefat, esir ve kayıplar olmak üzere yaklaşık 250.000 zayiatı vardır.
(Çanakkale
savaşlarındaki zayiat yerli ve yabancı kaynaklara göre bazı çelişmeler gösterse
de rakamlara genel olarak doğru gözüyle
bakılmaktadır.)
Diğer cephelerde imparatorluğun ücra köşelerinin -devletten kopması kaçınılmaz görülen topraklarının- savunulması söz konusu iken; Çanakkale'de anavatanın savunulması esastı! Yani buradaki bir yenilgi, boğazların ve başkentin düşmesi, ülkenin yenilgiye uğraması hatta bütün ülkenin elden çıkması demekti. Bu moral, güç ve Mustafa Kemalin üstün komutası sonucu Türkler, Çanakkale'de binlerce şehit verilmesine rağmen ülkelerini savunmada başarılı olmuşlardır.
Savaşan güçler arasındaki dengesizliğe, güçlü bir donanma tarafından desteklenen bir kara ordusuna ve ekonomik açıdan bariz fark olmasına rağmen zaferi, Türk askerinin kahramanlığı getirmiştir.
Çanakkale savaşları Türk Ordusu'nun zafere inanıp kazanmasına, ulusun moralinin yükselmesine ve Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı'ndaki mücadele gücünün yaratılmasına neden olmuştur. Bu mücadelenin önderliğini yapacak olan Mustafa Kemali Türk ulusuna kazandırmıştır.
Zaferin, Türk ulusu açısından sosyal alanda da etkileri görülmüştür. Çanakkale Cephesi'ndeki insan kaybımız diğer cephelerdeki kayıplarımıza oranla çok daha fazla olmuştur. Türk Milleti binlerce aydınını, okumuşunu yitirmiştir. İnsan gücü açısından yaratılan bu boşluk sadece I.Dünya Savaşı boyunca değil, milli mücadele sonuna kadar doldurulamamıştır. 100 binden fazla öğretmen, mülkiyeli, tıbbiyeli ve Türk Ocaklarında yetişmiş insan kaybedilmiştir. Bunun en önemli olumsuz sonucu ise Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasını ve bunu izleyen devrimlerin halk tarafından benimsenip kurumsallaşmasını geciktirmiştir.
(Çanakkale Savaşları, ekonomisi tarıma
dayalı bir millete genç ve dinamik insanlarını kaybettirmiştir. Savaştan sonra
ekonomide belirgin azalmalar görülmüş, uzun yıllar verimli topraklar
ekilememiştir.)
İngilizler bu savaşı devler ülkesinde devler savaşı olarak kayda geçerler. Onlar, savaşarak geçemedikleri boğazı Mondros Ateşkesi'nin ardından ellerini, kollarını sallayarak kibirle geçtiler. Çok geçmeden 1919 yılında Gelibolu'ya gelerek belki bir vicdan muhasebesiyle, birçok mezar ve anıt inşa ettiler.
Bu sırada bu toprakların asıl sahipleri 1919'dan 1922 Ağustosuna kadar uzanan Kurtuluş mücadelesine başlamıştır. Bu nedenle, savaş meydanlarında, siperlerde, cephelerde toprağa düşen şehitlerin anısı üzerinde düşünemeyecek kadar zorlu bir varolma, yeniden doğuş mücadelesi içindeydiler.
Sonuçta;
Toplumun bireyleri olarak bu önemli savaşları yeterince bilmiyor ve anlatamıyoruz. Yabancıların yenildikleri bu savaşlar için yazıp çizdikleriyle bizlerinki karşılaştırılırsa ne kadar az kafa yorduğumuz görülecektir.
Çanakkale
Cephesi öylesine çetin bir cephedir ki; Türk milletinin ruhunda ve zihninde
silinmeyecek etkiler bırakmıştır. Onun için; bu savaşlarda yaşananlar
destanlara, şiirlere, türkülere, romanlara ve de filmlere konu olmuştur. On
binlerce şehidin verildiği bu savaşlar Türk milletinin yürekliliğini, cesaret ve
kahramanlığını bütün dünyaya ispatlamıştır. Dünyanın bir ucundan gelerek bu
topraklarda ölen insanları bağrına basmış, centilmenliğini bu günlere taşıyarak
onların torunlarına da kucak açmıştır. Sözün kısası; Çanakkale zaferi yeni Türkiyenin
önsözüdür.
Bu sonuçları alt alta getirdiğimizde Çanakkalenin çok şeyler ifade ettiğini görmüş oluruz. Özellikle bu günlerde; bu savaşları ve sonuçlarını çok iyi algılamamız, çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir.
Şimdide yazının girişindeki paragrafın
öncesine gidelim;
Japon eğitim sistemine ilgi duyan Türk hükümeti, inceleme yapmak üzere pedagoglardan oluşan bir Japon heyetini Türkiye'ye davet eder. Bu heyet ülkemizin çok değişik yerlerinde incelemeler yapar. Tüm bu çalışmaların sonuçlarını sunmak üzere Milli Eğitim Bakanı ile birlikte, Başbakanı ziyaret ederler. Japon heyetinin tespiti kısa ve kesindir:
"Sizin gençlerinizde milli bilinç yok!"
Bu
sonuç, Türk yetkililer üzerinde şok etkisi yapar. Biraz şaşkınlık, biraz da
hayret içinde sorarlar: Peki siz
Japonlar, gençlerinize milli bilinç verme adına ne yaparsınız? Hangi programı,
nasıl uygularsınız? Bunun üzerine Japonlar oldukça ilginç ve bir o kadar da
düşündürücü olan Biz sizden aldığımız
'Amin Alayı' (Osmanlılarda çocuğun yaşı 4 yıl, 4 ay, 4 gün olunca eğitime
başlanması töreni) ile eğitime giriş yaparız ve eğitime şok testler uygulayarak
başlarız. Bu çocukları uçak kadar
hızlı giden trenlere bindiririz. Çok katlı yollardan geçiririz. En üstün
teknolojiyle ve robotlarla çalışan dev fabrikalarımızı gezdiririz. Daha sonra bu
çocukları Hiroşima ve Nagazaki'ye götürüp gezdiririz
diyerek kendi
ülkelerinde izledikleri yolu anlatırlar. Görüşmenin sonuna doğru da yazının
girişindeki cevabı verirler.
İşte bu kıssadan hisse çıkaran Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT), "70 milyonu Çanakkale'ye götüremiyorsak, Çanakkale'yi 70 milyona getirebiliriz" düşüncesiyle "Kınalı Kuzular" adlı yapımı ekrana taşır. Çanakkale Savaşı'nda şehit olan 13 askerin mektubuna dayanarak çektiği 13 bölümlük dizi 7sinden 70ine Türk insanının yüreklerini sızlatır... Böylece 92 yıl sonra TRT öncülüğünde Çanakkale şehitlerine bir gönül borcu -geç de olsa- ödenir.
rkocoz@yahoo.com
(*)
www.trt.net.tr/ TRT-Tüm
Haberler, 17.11.2006, Japon Pedagogların Türk Yetkililere Cevabı,
(1) ATATÜRK, M. Kemal, Nutuk, Atatürk Araştırma Merkezi,
Ankara1998
(2) Mustafa Kemal: Anafartalar Hatıraları, Cumhuriyet
Yayınları, İstanbul- Mart 1998,
(Anafartalar
Muharebelerine ait Hatıralar, Hazırlayan Uğur İĞDEMİR,
TTK1962)
(3) AYDEMİR, Ş. Süreyya, Tek Adam,
Cilt1, Remzi Kitabevi, İstanbul1993
(4) COŞKUN, Orhan,
Çanakkale savaşlarıyla ilgili Harp tarihi ders
Notları
(5)
DEMİREL, Veli, Çanakkale
Muharebeleri'nin Sosyo-Ekonomik ve Psikolojik
Etkileri
(6) KOÇÖZ, Remzi, Saros
Körfezinden İskenderun Körfezine, Çağın Polisi Dergisi, sayı 35
(7)
www.trt.net.tr, Kınalı Kuzular
Yakında TRT'de, TRT Haber Hattı, Kültür-Sanat sayfası,
erişim
tarihi:12.03.2007
(8)
http://www.canakkale.gov.tr/savas, erişim tarihi: 01. 05. 2007
(9) http://www.canakkale.gen.tr,
erişim tarihi: 01. 05. 2007