|
Cengiz GÜN[*] |
“Yaşamak,
bir ağaç gibi tek ve hür. Ve bir orman gibi kardeşçesine...” Nazım
Hikmet”in, toplumsal yaşam ve bu yaşamda birey-toplum ilişkileri, bireyin diğer
bireyler ve toplum karşısında duruşu ile ilgili ipuçları veren söyleyişi.
Toplumsal yaşam bir yönüyle orman gibi birlikteliği gerektirirken diğer yönüyle
de tek tek bireylerin kendine özgülüğünü de içinde
barındırmaktadır. Bir boyutu ile, çevre ile uyumlu, diğer boyutu ile kendi
başına, özgür ve sorumluluk sahibi. Toplum geneli ile ilgili bir değerlendirme
yapılacağı zaman tabii olarak tek tek bireylerin
kendine özgülüklerini dikkate almak zorundayız. Birey ortalaması bize toplum
hakkında bir fikir verebilecektir. Toplumsal yaşamda entelektüel faaliyetler
kuşkusuz hayati önemi haiz olup bizim gibi gelişmekte olan toplumlarda da
bilhassa yönetici sınıfının toplumun yönlendiricisi, lokomotifi olması beklenir
ya da durumdan öyle bir vazife çıkmaktadır. Böyle olunca da özellikle toplumu
yönlendirme konumunda bulunanların kişisel gelişimleri önem arzetmektedir.
“Makamlar onları dolduranlara göre yükselir
veya alçalır” şeklinde ifadesini bulan bir yabancı atasözü de yine bu
konuya işaret etmektedir. Özellikle de kamusal alanda bir mal ya da hizmet
üretiminin herhangi bir aşamasında görev alan yöneticilerin gerek sorumlusu
olduğu hizmeti birlikte yürüttüğü personel, gerekse de hizmet götürülen halkla
ilişkiler aşamaları bireysel tutum ve başarı ya da başarısızlıklardan büyük
oranda etkilenme durumundadır. Bizim gibi kurumsallaşma anlayışının pek rağbet
görmediği (veya yerleşemediği) yapılarda ise bireysel yetenekler daha da önem
kazanmaktadır.
Bu konuda yapılan çalışmalar ile,
insanların ihtiyaç analizleri yapılmış ve ihtiyaçların karşılanmasına paralel
olarak ulaşılan noktalar tespit edilmiştir. Konuyu bu boyutu ile incelemek
üzere ihtiyaçlar pramidi ve bireyin gelişim sürecine
kısaca bir göz atalım.
Günümüzde
yaygın bir kabul gören değerlendirme, Amerikalı Abraham H. Maslow
tarafından yapılmıştır. Maslow”a göre insanın
ihtiyaçları pramit şeklinde bir hiyerarşiye tabidir.
Burada temel alınan iki varsayım vardır: 1- İnsan davranışlarının temelinde
ihtiyaçlar vardır, 2- Bazı ihtiyaçların tatmini diğerlerinden daha önemlidir. İnsanlar
önemli ve şiddetli olan bu ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra diğer
ihtiyaçlarını karşılama yoluna giderler. Dolayısıyla insanların davranışlarını
anlayabilmek için onların ihtiyaçlarını bilmek gerekir.
Maslow”a göre insan davranışlarının temeli olan ihtiyaçlar
(5) basamakta ele alınabilir. Alt basamakta olan bir ihtiyaç karşılanmadan üst
basamakta yer alan ihtiyaç hissedilmez. Maslow”un
belirlediği ihtiyaçlar pramidi şu şekildedir:
|
e
– Kendini Gerçekleştirme |
|
||||||
|
d
– Takdir Edilme, Saygı Görme İhtiyacı |
|
||||||
|
c - Ait Olma ve Sevilme İhtiyacı (grup üyesi
olma) |
|
||||||
|
b
- Güvenlik İhtiyaçları (barınma,
sosyal güvence vs.) |
|
||||||
a - Fizyolojik İhtiyaçlar (yeme, içme, neslin
devamı vs.) |
||||||||
Kısaca açıklanacak olursa;
a) Fizyolojik İhtiyaçlar : İnsanın biyolojik olarak
yaşamını sürdürebilmesi için gerekli açlık, susuzluk, barınma, neslin devamı
gibi ihtiyaçlar bu kategoridedir. En temel olan bu ihtiyaçlar karşılanmadıkça
diğer kategorilerdeki ihtiyaçlara gereksinim duyulmaz.
b) Güvenlik İhtiyaçları : Fizyolojik ihtiyaçları
karşılanan insanın bundan sonra ihtiyacını hissedeceği şey güvenlik olacaktır.
İnsan kendisini fiziki, sosyal, ekonomik ve siyasal olarak güvenlikte hissetmek
ister. Güvenli bir barınak, geçimini ve diğer sosyal güvenliğini
sağlayabileceği bir iş, bu ortamı devam ettirecek siyasal bir yapı (devlet ) bu
kategorideki ihtiyaçlardandır. İnsanların sosyal ihtiyaçlarının karşılandığı
sosyal çevresi, sosyal güvenlik kuruluşları ve devleti bu kategoride
değerlendirmek gerekir.
c) Ait Olma ve Sevgi İhtiyacı : Fizyolojik ve güvenlik
ihtiyaçları karşılanan insan bir gruba ait olma ve sevilme ihtiyacı duyar.
Prof. Doğan CÜCELOĞLU “İletişim Donanımları” isimli kitabında insanın dengeli
bir kişiliğinin oluşması için (5) temel ihtiyacının bulunduğunu, bunların
yeterli ve dengeli olarak karşılanmaması halinde insanın da dengeli bir
kişiliğinin olamayacağını berterek bunları : 1- Umursanma, 2- Olduğu gibi kabul
edilme, 3- Bir grubun vazgeçilmez bir üyesi olarak kabul edilme, 4- Güvenilme,
5- Sevilme olarak tespit etmektedir. İnsan bu ihtiyacını karşılayabileceği bir
grup bulur ve onların içinde yaşar. İşyerlerindeki çay partileri, piknik ve
yemek gibi etkinlikleri bu çerçevede değerlendirmek gerekir.
d) Takdir ve Saygı
(Değer) İhtiyaçları : Bundan önceki kategorilerdeki ihtiyaçları karşılanan
insan artık üyesi olduğu grupta saygı görmek ve değer verilmek isteyecektir.
Başarısı ve hizmetleri başkaları tarafından takdirle karşılanan, saygı duyulan
insan kendine güven duyacaktır. Burada iki yönlü bir saygı söz konusudur:
Birincisi bireyin hizmet veya başarılarından dolayı başkalarının takdir ve
saygısını kazanması, ikincisi ise başarı ve hizmeti başkaları tarafından takdir
ve saygı gören bireyin kendine saygı duymasıdır. Birey bu şekilde, evrensel bir
kompleks olan aşağılık duygularından kurtulur ve kendi benliğini aşma,
mükemmeliyete geçiş yolunda önemli bir aşama kaydeder. Burada hemen kişinin
kendine olduğundan fazla değer ve önem vermesinin de kibir olacağını belirtmek
gerekmektedir. Ama normal ölçülerde kalan bir saygı, bireyin bir işe yaradığını
hissetmesi sonucunu doğuracak, dolayısıyla da bu kategorideki ihtiyaçlarının
normal sınırlar içinde tatminini sağlayacaktır.
e) Kendini Gerçekleştirme : Birey yukarıda belirtilen
kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşılamasına rağmen hala kendini bilgi, beceri
ve yetenekleriyle tam olarak ortaya koyamadığını düşünüyorsa, içinde bir boşluk
hissedecek ve bunu gidermeye çalışacaktır. Burada bireyin yaptığı işin
zirvesine çıkma, örnek (ideal) olma
niteliğine, yani bir örnek insan, bilge kişi konumuna erişme hali söz
konusudur. Buna “kendini tamamlama, kendini gerçekleştirme” adı verilmektedir.
Bu durum pramidin zirvesidir ve bu düzeye herkes
ulaşamayabilir. Ancak hayatın bazı anlarında bu gibi duyguların yaşandığı kısa
süren doruk noktaları yaşanabilir. Hayatı anlamlı gören, yapıcı, insanlara
karşılıksız olarak faydalı olduğunu düşünen insanlar da kendini gerçekleştirmiş
olarak kabul edilir.
Bu
aşamada insanın psikolojik gelişim sürecine de kısaca göz atılmasının faydalı
olacağını düşünüyorum. İnsanın kişilik ve kimliğinin temeli yeni doğduğu
bebeklik döneminde atılmaktadır. İlk önce açlığının giderilmesi, altının
temizlenmesi gibi ihtiyaçlarının giderilmesi karşısında hoşnutluk duyan, aksi
halde huzursuz olan, kendisinin annesinden ve çevresinden bağımsız bir varlık
olduğunun farkında bile olamayan bir canlı olan insan, ileriki aşamalarda yavaş
yavaş farklı ve çevresinden bağımsız bir varlık
olduğunun farkına varmakta ve zamanla kendisi ve çevresi ile ilgili birtakım
imajlar oluşturarak bağımsız kişiliğini oluşturmaktadır. Bu süreç çocuklukta
yaklaşık 5 yaşına kadar tamamlanmakta, kişilik bu yaşlarda yaklaşık olarak
şekillenmektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi insanın psikolojik açıdan
ihtiyaçları yeterli ve sağlıklı olarak karşılanırsa insan dengeli, yapıcı ve
olumlu bir kişiliğe kavuşmakta, hesap verme güdüsü ile hareket ederek hesabını
veremeyeceği işlerden uzak durmaktadır. Bu ise insanın psikolojik gelişimi
esnasında, sadece iyi ve kötünün, siyah ve beyazın değil, ikisinin arasında
konum ve renklerin de olabileceğinin öğrenilmesi ile mümkündür. Psikolojik
gelişimde bu durum bir eşik olup bu aşamayı geçebilenler gelişimlerini tamamlar
ve olgunlaşabilirler. Bu eşiği geçemeyenler için ise sadece iyi ve kötü, siyah
ve beyaz vardır. Onların hayatında ara renklere yer yoktur. Bu aşamaya
“grileşme” denilir ve bunu aşabilen insanlar her türlü aşırılıktan uzak,
kendine güven duyan, çevresi ile sağlıklı bir iletişim kurabilen, dengeli bir
kişiliğe kavuşur. Bu aşamadan geriye dönüş yoktur. Aksi durumda ise ortaya her
türlü uyumsuz davranışı gösteren, dengesiz kişilikler çıkar.
STATÜ VE
VİZYON
Statü
bireyin sosyal yapıda işgal ettiği yer olarak tanımlanmaktadır. Birey toplum
içinde birtakım statülere sahiptir. Örneğin evinde çocuklarının babası, eşinin
kocası, işyerinde üstlerinin personeli, astlarının yöneticisi, ülke çapında ise
bir devletin vatandaşıdır. Bunların hepsi bir bireyin statüleridir.
Statülerin
çeşitliliği yanında bir özelliği de her statünün mutlaka başka bir statü ile
ilişkili olmak zorunda olmasıdır. Örneğin babalık statüsü evlatlık statüsünün
bulunmasına muhtaçtır.
Sosyal
statüler atfedilen ve sonradan kazanılan olmak üzere ikiye ayrılabilir:
Atfedilen statüde bireyin herhangi bir müdahalesi söz konusu değildir. Örneğin
Türk ya da Alman olması, zengin ya da fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya
gelmesi bireyin atfedilin statüsüdür. Kazanılmış statüde ise bireyin
çabalarının ürünü olma özelliği vardır. İnsanın mesleğinde ulaştığı konum,
ekonomik anlamda durumunu iyileştirmesi sonradan kazanılmış statülerini
gösterir.
Statüyü,
yazımızın konusu itibariyle, kazanılmış statü, herhangi bir kamu hizmetindeki
(Devlet kurumundaki) mevki, makam anlamında kullanmamız halinde fazlaca bir
anlam kayması olmayacağını düşünüyorum. Statü ile ilgili bu kısa tanımlamadan
sonra kısaca bir de vizyon kavramına göz atalım.
Vizyon,
genellikle bir öngörü, bir kavram ya da bir fikir, geleceğin tasarlanmış bir
resmi ya da bir ideoloji olarak anlaşılmaktadır. (Susan Clayton,
Takımınızın Yeteneklerini Geliştirmede Yönetim, Çev.
Mehmet Zaman, Hayat Yayıncılık, 2000)
Vizyon,
gelecekte olunmak istenen ve gerçekleşeceği düşünülen yerin ya da noktanın
resmidir. Ne aşırı derecede amaçların büyütülmesi ne de içi boş, süslü resmi
cümlelerdir. Oluşturulacak vizyon, çalışanlara kim olduklarını, kurum içindeki
görevlerini, rekabetçi değişim ve gelişme için atacakları adımları gösteren
anlaşılır, sade bir betimlemedir. (Köksal Hazır, Değişim Yönetimi Etkinliğinde
Vizyon Belirginliğinin Önemi, 29.12.2003)
Vizyon, uzun bir gelecekte ulaşmak
istediğimiz, kendiliğinden gerçekleşmeyecek ancak gerekli çabaları harcarsak
ulaşabileceğimiz, başarabileceğimiz bir durumdur, idealdir. İçinde bulunduğumuz
şartlarla uzun vadeli amaçlarımızın bileşiminden oluşur. Bir vizyon, sanki
oradaymışız gibi ulaşmak istediğimiz durumu tanımlayan nitelikli bir hedef
seçimidir. (Yrd.Doç.Dr. Enver AYDOĞAN, Gazi Ünv. ASOMEDYA-Temmuz 2004 sayısı)
SONUÇ VE
DEĞERLENDİRME
Yukarıdaki
anlatımları anlamlı bir bütüne çevirecek olursak; toplumda, özellikle de bizim
gibi bireysel yeteneklerin daha da önemli olduğu toplumlarda bireysel gelişim
süreçlerinin iyi kavranılması, görev aldığı kurum veya şirketlerin yönetim
kademelerinde (lokomotifi konumunda) bulunan bireylerin yetiştirilme
süreçlerinin yeniden gözden geçirilerek hizmet öncesi ve hizmet içi eğitim
çalışmalarında dikkate alınması büyük önem arzetmektedir.
Araştırmalar
kişilik gelişiminin 5-6 yaş civarlarında oluştuğunu, bundan sonra ergenlik
döneminde tekrar bir gözden geçirme yapıldığını ve bu aşamadan sonra artık
büyük bir değişiklik beklenmemesi gerektiğini gösterdiğine göre, geleceğimizi
teslim edeceğimiz çocuklarımızı hayata hazırlamaya bu aşamada başlamalıyız.
Yanlış tutum ve davranışlarımızla, çocuklarımızın psikolojik gelişimlerinin
sağlıklı bir süreçten uzaklaşmasına sebep olmamalıyız. Bu süreçte yapacağımız
hatalar hem bize hem de tüm topluma, uyumsuzluk, dengesizlik ve suç olarak geri
dönecektir.
Öte
yandan, toplumsal başarı ve gelişmenin yolu da sır değildir, bilinçli bir
eğitimle atağa geçmenin önünde hiçbir engel yoktur. Yeterki
bunu isteyelim. Bu konuda yapılmış bilimsel çalışmaların önemsenmesi,
uygulamaya geçirilmesi ile ulusal ve uluslar arası alanda eğitimin
farklılığının kısa sürede etkisini göstereceğini düşünüyorum. Ama bunun
başlangıç noktası mevcut yönetim kademeleri olmalıdır. Toplumun lokomotifi olacak
makamlara görevlendirme yapılırken anlatmaya çalıştığımız konunun göz önünde
bulundurulmasında büyük yarar olduğunu değerlendiriyorum.
Faydalanılan Kaynaklar :
- Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Enstitüsü, Orta
Kademe Yöneticilik Eğitimi Kursu,
Yönetim
Psikolojisi Ders Notları – Yrd.Doç.Dr. Turkut GÖKSU
- Prof. Doğan CÜCELOĞLU, İletişim Donanımları
- Prof.Dr. Abdulkadir ÇEVİK – Doç.Dr. Birsen CEYHUN, Psikopolitik
Yönden Kimlik
Gelişimi ve
Etnik Terörizm
- Sezgin KIZILÇELİK – Yaşar ERJEM , Açıklamalı
Sosyoloji Terimler Sözlüğü
- Yrd.Doç.Dr. Enver AYDOĞAN,
Gazi Ünv. ASOMEDYA-Temmuz 2004 sayısı, Örgütlerde
Vizyon Yönetimi
Dosyası