|
Petrol, siyah yağ uğruna başlatılan Dünya Savaşı’nın sonu görünmeden,
henüz 1916 yılında iken, Fransa ve İngiltere, Osmanlı Devleti’nin güney
kısmında kalan topraklarını kendi aralarında paylaşmışlardı. 1918 yılında,
Mondros Mütarekesi ile savaş son bulduğunda bu yayılmacı devletler, hiç vakit
kaybetmeksizin planlarını uygulamaya başladılar. Bu doğrultuda Fransızlar, Fransız askeri üniforması giymiş çoğu
yerli kaçkın Ermeni militanları ile beraber Dörtyol’dan başlamak üzere işgale
koyuldular. Tarihler, 21 Aralık 1918’i gösterdiğinde Klikya’nın merkezini,
pamuk ambarı Adana’yı işgal ettiler ve akabinde de yani 9 Ocak 1919 tarihinde,
Albay Bremond’u genel valiliğe getirdiler. Sancak ve ilçelere Gouverneur olarak
subaylar tayin ettiler ve bu suretle Osmanlı idari yönetiminin üzerinde bir
Fransız kontrol idaresi kurdular. Polis Teşkilatı hizmeti gibi demiryolu, posta
vs. gibi önemli hizmetlerde daha çok tercihlerini Ermeni kimselerden yana
kullandılar.[1]
İşgal üzerine Adana’da bulunan Polis Teşkilatı, mülkiye ile beraber Pozantı’ya
taşındı. Ancak, kimi polis memurları Pozantı’ya gelmeyerek ya görevlerinden
ayrıldılar ya da İstanbul’a payitahta giderek açıkta beklemeye koyuldular.
Pozantı’ya taşınan
Adana Polisinin esaret yılları, 20 Ekim 1921 tarihine kadar devam etti. Bu
tarihte Fransa Hükümeti ve TBMM arasında imzalanan Ankara Antlaşması ile
Fransa’nın Hititlerin kurduğu Adana’dan çekilmesi ve şehrin idaresinin Türk
idaresine bırakması, Adana Polisinin esaretinin bittiği ve eski yuvasına geri
döneceği manasına geliyordu.
20 Ekim 1921
tarihinden sonra Adana artık TBMM idaresine bağlıdır ve burada tesis edilecek
idare, diğer bölgelere örnek teşkil edecektir. Ayrıca, asayiş ve güvenliğe dair
titiz çalışmalar ve başarılar, hem içeriye hem de dışarıya güçlü mesajlar
niteliği taşıyacaktır. TBMM Hükümeti bunun bilincindedir. Ayrıca, Adana
örneğinde TBMM Hükümeti, işgalden kurtulan yerleri idare edebilme yeteneğine
sahip olup olmadığını herkese ispat edecektir.
Pozantı Polis
Teşkilatı, Adana vilayeti merkezine çekilince, yani eski yerlerine geri
dönünce, Adana Polis Teşkilatı, bir tane serkomiser ve iki tane ikinci komisere
ihtiyaç duymuştur. Bu ihtiyaç doğrultusundaki talep, 1 Kasım 1921 tarihinde
Büyük Millet Meclisine iletilmiştir. Talepten anlaşıldığı üzere Adana vilayeti
polis kadrosu artırılmak istenmekte ve bu nedenle o yılki bütçede Emniyeti
Umumiye Müdürlüğüne ayrılan kaynağa zam yapılması istenmektedir. İstenilen zam
miktarı otuz bin dört yüz kırk liradır.[2]
Hükümetin kadro ve zam ile ilgili Büyük Millet Meclisine sunduğu kanun
tasarısı, Meclis gündemine gelince, Konya Milletvekili Vehbi Efendi, kanun
tasarısının içeriği ile ilgili olarak, Dâhiliye Vekili ve Emniyet Umum
Müdürünün izahat vermesini istemiştir. Konuşmasında şunları söylemiştir: “Efendim bunu kabul etmek için Dâhiliye
Vekili ve Emniyeti Umumiye Müdürü tarafından bir iyi izahat verilmeli; mevcut
polislerin maaşını mı artırıyor! Onların inciğine mi kuvvet verecekler"?
Yoksa mevcut polis kâfi gelmiyor da polislerin adedini mi artırıyorlar? Ve
polislerin adedini artırıyorlarsa başka vilâyetlerle Adana vilâyeti arasında ne
nispette attırıyorlar? Ve artırım için icab eden sebep nedir? Buraları izah
etsinler ki, biz de rey verelim. Böyle düşünmeksizin okunup rey verilemez.
İzahat versinler ondan sonra, reyimizi verelim.[3]
Dönemin Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey, bu sözlere karşılık olarak, Adana
Polis Teşkilatı’nın lüzumuna değinerek konuşmasını şöyle devam etmiştir: “… Efendiler bugün Adana'daki idaremiz;
idaresiyle meşgul olduğumuz memlekette ilerde uygulayacağımız idare hususuna
bir örnek olacaktır. Siyaseten de fevkalâde nazik bir hususta ve öneme sahip
bir vaziyette bulunduğumuz için Meclisi Âlinin bu ciheti de nazarı dikkate
alarak, Emniyeti Umumiye bütçesini kabul edeceğine inanırım… işgal ettiğimiz
yerlerde ilk defa nazarı dikkate aldığımız mesele; polisleri ve jandarmaları
derhal oraya göndermektir. Çünkü polissiz ve jandarmasız mülki idare tesis
etmek olağan dışıdır. Onun için bu memurların bir kısmı tayin olunmuş ve
mahalli memuriyetlerine azimet etmişler ve şuan vazifelerini ifa
etmektedirler.”[4]
İfadelerden anlaşıldığı üzere, Adana’da öngörülen teşkilat daha öncesinden
oluşturulmuş bile. İhtiyaca binaen gerekli alımlar olmuş ve ilgili boş
kadrolara atamalar yapılmıştır. Bu kimseler görevlerine başlamışlardır bile…
Meclise sunulan kanun tasarısı bir nevi protokol işlemidir. Ancak, bu kanun
tasarısının görüşülmesindeki vekiller arasındaki konuşmalar bu gün bizlere,
Kurtuluş Savaşı’nın ortasında kalmış polis teşkilatı hakkında muazzam bilgiler
vermektedir.
Hükümet, bu kanun tasarısını meclise sunarken
en azından Adana vilayeti polis sayısının Fransız işgalinden önceki sayısına
çıkarılması gerektiği fikri üzerinde önemle durmuştur. Ancak, bu kanun tasarısı ile Adana
vilayeti polis sayısının artırıma gidilmesi, kimi vekillerin tepkisine neden
olmuş ve Hükümet, genel itibarıyla şu sözlerle eleştirilmiştir: “… Eski kadronun aynı olsa zamlar istenmez
bir kere... Hâlbuki buna zammiyat deniyor. Zammiyat tabiri eski kadrodan fazla
bir kadro olduğuna delâlet eder.”[5]
Kanuna muhalif vekillerden Vehbi Efendi, polis sayısının artırılmasından
ziyade mevcut sayının etkin kullanılması gerektiğini ifade etmiş ve hükümet
tarafından polisin etkin bir şekilde kullanılması halinde mevcut polis
sayısının yeterli olduğunu savunmuştur.
Ayrıca Vehbi Bey, Hükümetin, şimdiye kadar olan polisiye uygulamalarını
şiddetle eleştirmiştir. Vehbi Bey şunları söylemiştir: “… Ben bu hususta hükümetimize şaşıyorum. Kasabalara polis tayin
ediyor, bekletiyoruz. Köyleri kiminle bekletiyoruz? Sonra beyefendiler,
polisin bidayeti teşekkülünde ve teşekkülünden evvelki istatistiklere bakın,
her ne kadar olursa olsun vukuat şimdi olan vukuatın yüzde beşini teşkil etmez.
Demek oluyor ki, polis teşkilâtı memleketi muhafaza etmiyor. Onun için ben
Dâhiliye Vekili Beyefendiden rica ederim ki, yüz polis tayin etmekten ise bir
kere icraya dikkat etmek daha evlâdır (öncedir). Binaenaleyh icraya dikkat
etsinler. Memurun adedini artırmakla memleket muhafaza olunmayacağını anladık…
İcra olursa şimdiki kadronun yüzde beşi kâfidir. İcra olmadıkça, şimdiki
kadronun miktarını ne kadar artırsanız paralar boşa gider. Bundan dolayı rica
ederim ki, icraya dikkat olunsun. Memur adedinin artırılmasına dikkat olunmasın.”[6]
Hükümet, savaş zamanı dahi olsa görüldüğü üzere kasabalara dahi polis tayin
etmektedir. Kasabaların dahi asayiş ve güvenliğine önem vermektedir.
Kanuna muhalif vekiller, Adana için yeni bir kadro açılmasından ziyade
buraya, Anadolu’nun güvenli bölgelerinden polis aktarılmasını isterler. Bu
fikri ilk defa gündeme getiren Sivas Vekili Emir Paşa’dır. Kendisi, Sivas’ta
bulunan polislerin Adana’ya tayin edilmesini ister. Böylece Adana için yeni bir
kadro açılmayacak ve hazineye yeni bir yük getirilmeyecektir. İfadesine göre, o
gün itibarıyla Sivas merkezinde komiser ve polis olmak üzere yüz kadar kişi
vardır. Bu yüz kadar polis ve komiser oradan kaldırılırsa Sivas’ta asayiş
bozulmayacaktır. Ayrıca Emir Paşa ve sözlerine şöyle devam etmiştir: “… Şimdi polislerin lüzum ve lüzumsuzluğu
meselesi başkadır. Meselâ Adana meselesi başkadır… Bendeniz diyorum ki, oraya
ilâve polis komiseri göndermekten ise, başka yerlerde mevcut olan polis
kadrosundan en müstenit ve muktedirlerinden olanları seçip oraya gönderelim…
Tanınmamış, tecrübe edilmemiş bir kimseyi bugün Adana vilâyetine ne polis, ne
komiser ve ne de memur olarak göndermek caiz değildir… Bendeniz Dâhiliye Vekili
Beyefendiye bu ciheti söylerim ki, Sivas muhitinin vekili olduğumdan o muhitin
polislerini kaldırsın. Sivas’ta ne fazla asayiş ve ne de noksan asayiş olur…
Bundan dolayı Adana vilâyetine tayin edilecek polisler kadro haricinde değil,
kadro dâhilinde ve en ziyade muktedir ve en emniyetli bildikleri zevattan
olmalı. Adana'nın polis ve komiserini bu suretle tamamlasınlar… Kendi muhitimde
bulunan polislerin kaldırılıp oraya gönderilmesini kendi muhitim için teklif
ediyorum.” Bu teklife karşılık ise Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey; “… Emir Paşa; Hazretleri diğer yerlerdeki
muktedir memurların oraya tayini mütalâasını ileri sürdüler. Hale göre Adana
vilâyetine göndereceğimiz gerek polis olsun, gerek diğer memurlar olsun, son
derecede itina ile seçilmiştir. Mevcutlar arasında en muktedirlerini seçtik,
gönderdik. Fakat bu ancak vilâyetin ihtiyaçlarına yeterli gelecek bir kadrodur.
Fazla bir şey değildir.”[7]
demiştir.
Emir Paşa gibi aynı fikirde olan Erzurum Vekili Hüseyin Avni Bey’de
Erzurum’da bulunan polis kadrosuna lüzum olmadığından bahisle burada bulunan
polislerin Adana’ya gönderilerek meselenin çözülmesini istemiştir. O’na göre
Erzurum’da polisliğin ehemmiyeti kalmamıştır. Sözlerine şöyle devam etmiştir: “… Meselâ bugün Erzurum gibi bir memlekette
on polis bile fazladır. Çünkü oranın bunları iaşeye bile imkânı kalmamıştır.
Hâlbuki buraya lâzımdır. Böyle yerlere lüzumu olmayan yerlerden gönderilse daha
iyi isabet ederler. Polisleri fazla olan pek çok yerler vardır. Kadroyu
muhafaza edeceğiz, diye lüzumsuz yere polis istihdamı caiz değildir. Her halde
istirham ederiz, diğer vilâyetlerde fazla bulunan polisleri alsınlar, oraya
versinler…”[8]
Görüldüğü üzere doğu illeri vekilleri, bölgelerinde polise lüzum
kalmadığından bahsetmektedirler. Ermeniler ile yapılan 1920 tarihli Gümrü
Antlaşması, dış güvenlikte olduğu kadar iç güvenlikte de huzur ve sükûnun
yerleşmesine katkı sağlamıştır. Bu nedenledir ki doğu illerinde bulunan
polislerin, ihtiyaca hâsıl olan yerlere gönderilmesini rahatlıkla teklif
etmişlerdir. Aynen asker ve cephane sevkiyatında olduğu gibi burada bulunan
polis memurlarının Adana gibi vilayetlere atanması teklifi söz konusudur.
Ancak, Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey, bu tür tekliflerin doğru olmadığını şu
sözleri ile ortaya koymuştur: “… hiçbir
yerde polis teşkilâtımızın fazlalığından ve bunların ihtiyaçtan fazla
olduğundan dolayı hiçbir şikâyet işitmedim, (Gürültüler) müsaade buyurunuz.
İşittim şikâyetler; bütün kaymakamlar ve valiler; polis kadrosunun bu ıslahat
ve düzenleme dolayısıyla… Mevcut kadronun idare için yeterli olmadığından
şikâyet ediyorlar… Gerek dâhilden ve gerek hariçten süregelen propagandalara
karşı koyabilmek için polis kuvveti lâzımdır, efendiler; ahali kendi kendine
bunları müdafaa edemez ve yapamaz. Eğer Paşa Hazretlerinin buyurdukları gibi
polis teşkilâtını lâğvedecek olursak, o zaman en müessir tehlikelere
karşı, memleketimizin kapılarını açmış oluruz. Binaenaleyh, bendeniz bu
mesuliyete iştirak edemem ve polis mevcudunu da, Hüseyin Avni Bey biraderimizin
dediği gibi; diğer vilâyet ve sancaklardan azaltamam. Çünkü oralar polisin
artırımını her vakit talep ediyorlar…”[9]
Ali Fethi Bey’e göre, mülki amirler, vekillerin aksine polisin noksan
olmasından şikâyet etmektedirler. Onlar, Dâhiliye Vekâletinden sürekli olarak
polis artırımını talep etmektedirler. Ayrıca görülüyor ki Dâhiliye Vekili Ali
Fethi Bey, hiçbir yerde polis sayısını azaltmaktan yana değildir. Bir yerde
polis sayısı azaltılır veya ortadan kaldırılırsa oranın tehlikeye maruz
kalacağını düşünmektedir. Ali Fethi Bey’in başka bir bölgeden polis
kaydırılması fikrine karşı çıkmasına rağmen kimi vekillerin bu fikirde ısrarlı
olduğu görülmektedir. Bunlardan birisi Çankırı Vekili Behçet Bey’dir. Behçet
Bey şunları söylemektedir: “Bugün
bendeniz 150 bin nüfus olan bir memleketin vekili bulunuyorum. Memleketin
içerisinde mevcut olan polisin tümünü alsınlar, vereyim, razıyım. Fakat bugün
esası kaldırmak istemiyorum. Bir komiser ve onun maiyetinde iki tane polis
denilen şahsiyet mevcut olmak şartıyla, kalmasını kabul edebilirim… Bugünkü
mevcudu da bir işe yaramaz. Alsınlar, Adana'ya hepsini göndersinler… Ahalice
polis teşkilâtından tam otuz senedir hiçbir fayda görülmüş değildir, bilâkis
zararlar görülmüştür. Fakat bunun kalkması gerekmez, bunu da itiraf ederim. Şu
sureti arz etmek istiyorum; polis teşkilâtı sonradan artırıldı ve bundan
intizam arzu edildi. Fakat teşkilât arasında öyle şahsiyetler hâsıl oldu ki,
bugün onlara memleketin asayişini emanet edenler hakikaten zararlı kimselerdir…
Polisler bugün öyle vazifeler görüyorlar ki, mutasarrıf ve kaymakamların ve
belediye reislerinin ve diğerlerin özel hizmetlerinde bulunuyorlar. Yahut (Şu
evrakı filân yere götür, filâna tevdi et) veyahut (Git şunu çağır gel) gibi…
Bugün mevcut olan polisler içerisinde polisten istenilen ve ümit edilen iktidar
ve ehliyetin yüzde biri bile mevcut değildir.”[10]
Behçet Bey’in ifadeleri, son otuz yılın polis portresini çizdiği gibi
ayrıca, Ankara iktidarının ilk yıllarındaki polisinin tiplemesini de ortaya
koymaktadır. O’na göre şu an için polisin hizmetçiden farkı yoktur. Kendisi,
polisin kimileri tarafından uşak gibi kullanılmasından rahatsızdır. Polis,
kendisinden ümit edilen tavrı ahaliye gösterememektedir. Ayrıca polisler,
ehliyet sahibi kimseler arasından seçilmemektedir. Tüm bunlar Anadolu Polisinin
ilk yıllarında öne çıkan eksiklikleri olarak görülebilir.
Sivas, Erzurum ve Çankırı gibi yerlerden Adana’ya polis nakledilmesi
fikrinden sonra işgal altında bulunan Bursa, Eskişehir, Kütahya ve Afyon illeri
kadrolarında görevli polislerin Adana’ya nakledilmesi gündeme gelmiştir.
İfadelere göre, yukarıda adı geçen vilayetler işgal edildikten sonra açıkta
kalan bu yerlerin polisleri pekâlâ Adana’ya gönderilebilirdi. Böylece Emniyet-i
Umumiye Müdüriyeti bütçesine zam yapılması gerekmezdi. Nasıl olsa işgal edilen
yerlerin kaynağı bütçeden ayrılmıştı. Bu fikri ilk ortaya atan Aydın Vekili
Tahsin Bey olmuştur. Bu konu ile ilgili şunları söylemiştir: “Binaenaleyh
diğer vilayetlerden iktisat edilecek birtakım polislerle, yeni bir kanun
tanzimine hacet bırakmaksızın, bütçenin tasdikine kadar işi idare etmeniz
lâzımdır. (öyle sesleri) bu, böyledir. Bundan dolayı bize daima emrivakilerle
gelen Heyeti Vekilenin bundan böyle olsun, böyle hareket etmesi imkânını
zorlamak için, bu bütçeyi reddedelim. Eğer hakikaten Dâhiliye Vekâletinin
Adana'da polis teşkilâtına ihtiyacı varsa, Afyon Karahisar'ından, Eskişehir'den
ve sairden kaçıp gelmiş plan ve hala tahsisatları bütçemiz dâhilinde bulunan
polisleri oraya gönderip idare etmesi mümkündür. İnşallah oraları da alınınca
başka çare düşünürüz. Bundan dolayı Dâhiliye Vekâleti bu şartlar dâhilinde
vazifesini ifa ederse eder, edemezse izharı aczeder, çekilir.[11]
Tahsin Bey ile aynı fikirde olan Siverek
Vekili Lütfi Bey, Ağustos 1921 yılından şimdiye kadar ki geçen sürede
Yunanlılar tarafından işgal edilen Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar ve diğer
yerlerden boşalan polis kadrosunun Adana vilayetine gönderilmesini teklif
etmiştir. Bunun üzerine Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey söz alarak, mevcut
vilayetlerde fazladan polis memuru olmadığını, fakat şu sırada açıkta bekleyen
polis memurları olduğunu kabul etmiştir. Buna karşın Siverek Vekili Mustafa
Lütfi Bey, Eskişehir, Kütahya, Afyon polislerinin nerede olduğunu sormuştur. Ali
Fethi Bey cevapla; Eskişehir livasının bugün mevcut olduğunu ve mutasarrıfının
var olduğunu söylemiştir. Afyon vilayetinin de Eskişehir gibi olduğunu
belirtmiştir. Bunun devamında Siverek Vekili Lütfi Bey’in teklifine geçilmiş ve
teklif reddedilmiştir.[12]
Bu sırada Konya Vekili Vehbi Efendi’de sair
vilayetlerden üçer, beşer polis memurunun Adana’ya gönderilmesini teklif
etmiştir. Buna karşın ise Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey, kendi seçim
bölgelerinden Adana’ya polis takviyesini isteyenlerin kendi bölgelerinde asayiş
ile ilgili bir konu ortaya çıkması halinde mesuliyet alıp alamayacaklarını
sormuştur. Devamında da şunları söylemiştir: “… böyle lâkırdı ile ben
mesuliyeti üzerime alamam. Polissiz memleket idare olunmaz. Yok, eğer teşkilâtı değiştirmek
istiyorsanız o başka meseledir. Polisin kısımlara ayrılması, düzenlenmesi gibi
vesairesi ayrıca düşünülecek bir meseledir. «Bizim livada polise lüzum yoktur,
kaldırın» diyorlar. Yarın o livada mühim bir hâdise zuhur eder, sonra Dâhiliye
Vekilini çağırırsınız mesul edersiniz. Ben de diyemem ki; «Behçed (Beyefendi
veyahut diğer bir mebus bey bu fikirde bulundu diye bunu yaptım.» Onun için
mevcut olan kadro belki ihtiyaca kâfidir, belki de noksandır. Hiçbir yerden
polis alıp oraya gönderemem. Ardından Vehbi Efendi’nin teklifi oylanmış ve
teklif ret olunmuştur.[13]
Ali Fethi Bey yukarıda da değinildiği üzere herhangi bir yerin polis sayısının
azaltılıp, o sayının Adana’ya gönderilmesini istememektedir.
Sonuç olarak, Adana vilayeti polis sayısının artırılması ile ilgili
kanun tasarısına karşılık ileri sürülen teklifler şöyledir:
1- Güvenliği sağlanmış illerdeki polisler, Adana’ya kaydırılsın.
2- İşgal altında kalmış olan yerlerin polisleri Adana’ya kaydırılsın.
3- Bazı vilayetlerden üçer beşer polis Adana’ya kaydırılsın.
Bu tekliflerin hiç birisi kabul görmemiştir.
İlgili kanun tasarısının görüşülmesinin sonuna
doğru, TBMM idaresinin ilk Emniyet Umum Müdürü Erzurum Vekili Durak Bey söz
alarak, polisliğin ince bir sanat olduğunu belirtmiş ve çatma adam toplamakla
Adana gibi hassas bir yerin idare edilemeyeceğini ifade etmiştir. Polisi, asker
kadar ülke savunmasında mühim bir kuvvet olarak gören Durak Bey, asker ve
polisi iki kardeşe benzetmiştir. Biri hariçte, biri içtedir. Konuşmasının
devamında şunları söylemiştir: “… bizim
polis teşkilâtımızda bazı noksanlar vardır. Bunu kabul edelim… Buna diyecek
yok. Fakat polis olmasın, filân yerden polis kalksın, filân yerden polisin
yirmisi kalksın deniyor. Efendiler memleketin hangi tarafında hangi kazasında
taburlarla, bölüklerle, alaylarla polis mi vardır? Herkes gece… yattığı zaman,
onlar da karda, çamurda soğuk demez, kar demez devriyesini, vazifesini ifa
eder. Seni, beni rahat uyutmak için. Yeter ki onların başına iyi adam
gönderelim… Polis memuru burada nöbet beklerken, Dâhiliye Vekiline buradan
geçmeyeceksin der ve emrine itaat ettirir… Fakat buradaki polisler sizi
bekliyorlar, yeter ki bunu iyi bir şekle koyalım. Efendiler, memlekette askeri
toplayan polis, tahsildara muavenet eden polistir, Hükümetin kuvveti polistir,
adliyenin kuvveti polistir. Bunları küçük görmeyiniz bunlardan bir şey
esirgemeyiniz. Fakat yeter ki, iyi teşkilât yapınız. Bendenizin polislik
mesleğim olduğu için ve bu meslekte de on iki senelik emektar bulunduğum için
söz söylemek salâhiyetini kendimde görüyorum… bence yirmi bin lira param olsa
beş yüz bin liram olsa veririm…”[14]
Durak Bey, polislik mesleğini çok iyi bilmektedir. Kendisinin de ifade
ettiği üzere on iki yıl kadar hizmeti olmuştur. Bu nedenle söylediklerinin son
derece ehil biri olması nedeniyle önemli olduğunu düşünmekteyim. Ona göre,
mevcut polisin en büyük noksanı idaresidir. Polisin mutlaka iyi idare edilmesi
gerekmektedir. O halde Durak Bey, o an itibarıyla polis idarecilerini yeterli
düzeyde bulmamaktadır. Bunun yanı sıra polisin o günlerde önemli bir görev
üstlendiğinden bahsetmiştir. Bahsi geçen konu polisin asker toplamasıdır.
Bununla birlikte maliyeye, mülkiyeye ve adliyeye dair görevler icra etmektedir.
Bu görevlerin kimi vekiller tarafından küçük görülmemesini istemektedir.
Oylamaya geçilmeden son söz olarak da, “Selâmet
bundadır, efendiler iyi bir jandarma, polis vücuda getirin. Selâmet bundadır.” demiştir.
Ardından oylamaya geçilmiş ve Adana vilayetine polis takviyesini öngören
Emniyet-i Umumiye Bütçesi’ne zam öngören madde kabul edilmiştir.[15]
[1] Yahya Akyüz. Türk Kurtuluş Savaşı, s. 181.
[2]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[3]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[4]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[5]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[6]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[7]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[8]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[9]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[10]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[11]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[12]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[13]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[14]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi:
[15]
TBMM. ZC. İçtima: 62, İctima Senesi: