Üst Menu
Search
Generic filters

Ana Menu

AHLAK OLMADAN OLURMU …?


   Gazi ACARSOY

                                                                                                    Ankara Tenis Kulübü Müdürü

 

Günümüzde insanların farkında olduğu ve dile getirdiği ahlak erozyonuna bazen tanık olmakta, çoğu zamanda medyadan izlemekteyiz. İnsanlar maalesef değerli şeyleri kaybedince farkına varıyor. Depremde bir çok bina çöküyor veya ağır hasar görüyor, Devletimiz yenilerini yaptırıyor; bir sonraki depremde yeni yapılanda yıkılıyor. Yüzyıllar önce yapılan cami, medrese ve tarihi binalara bir şey olmazken, teknolojinin son imkanları ile yapılan binaların yıkılıyor  olması bizleri düşündürmelidir.

Üzülerek belirteyim ki ahlak değerlerimizi kaybetme noktasına geldik diye düşünüyor ve karamsarlığa kapılıyorum. Birilerini bir yerlere tavsiye ederken, önce iyi çalışır demek yerine zaten doğasında ve yapısında olması gereken ahlaklı olmayı metheder hale geldik. Ahlaklı olmayı ne acıdır ki  bilgisayar bilmek, yabancı dil bilmek v.s. gibi özellikler arasında sıralar olmuşuz. Buda konunun vahametini ortaya koymaktadır. “Ahlak Ve Karakter Sağlam Olmadıkça Toplumda Esaslı Bir İş Görmeye İmkan Yoktur” diye görüşlerini ifade eden değerli devlet adamı İsmet İNÖNÜ’nün, yaşadıklarımızı düşündükçe ne kadar haklı olduğunu görmekteyim.

Ahlak insanlararası ilişkilerde nasıl davranılması, ya da nasıl davranılmaması gerektiğini gösteren kendiliğinden oluşmuş ve hazır bir değer yargıları sistemidir. Ahlak kuralları kendiliğinden oluşmaktadır. Ancak, toplumun yaşadığı olaylara ve gelişmelere karşı bazı ahlaki kurallarının (hırsızlık, yalan, iftira v.s) daha sonra “hukuk kuralı” haline dönüşebildiği görülmektedir.”(1)

Ahlak, insanları ilişkilerde uyulması beklenilen kuraları ve yapılması gereken görevleri belirler. Bu bakımdan en başta bir ahlak türü olarak “birey ahlakı”ndansözetmek gerekir. Birey ahlakında toplum üyelerinden beklenilen iyi davranış kalıpları ve dürüstlük, samimiyet, adil olmak, sabır ve sükunet sahibi olmak, alçak gönüllü olmak, fesat olmamak, kötü alışkanlık sahibi olmamak ve daha bir çok karakter birey ahlakını ortaya koyan değer yargılarıdır.

Birey ahlakının devamında ise “aile ahlakı”ndan sözetmek gerekir. Aile ahlakı bir toplumsal kurum olarak aile içerisinde uyulması beklenilen davranış kurallarını ifade eder. Aile hiç şüphesiz toplumun temelidir. Dolayısıyla aileyi oluşturan bireylerin aile kurumuna saygı duymaları, ahlaki davranış ve eylemlere önem vermeleri gerekir. Eşlerin birbirlerine olan ahlaki sorumlulukları kadar, çocuklarına karşı da ahlaki sorumlulukları bulunmaktadır. Anne ve babanın, çocukların ahlak sahibi bireyler olarak yetişmesinde çok önemli rolleri ve görevleri bulunmaktadır. Bu konuda Namık KEMAL “Ülkedeki Ahlak Bunalımının Bir Kaynağıda Ana, Babanın Çocuk Eğitiminde Tuttukları Yoldur” diyerek, çocuklara verilecek eğitimin önemini vurgulamıştır. Çocuğa küçük yaşta verilecek düzgün eğitim, yaşamı boyunca yanlış olayların içine girmesini önleyecek ve doğruları prensip edinerek, çevresi ile uyumlu yaşamasını sağlayacaktır. İnsanın ahlaki açıdan kendisine, aile fertlerine ve çevresine karşı sorumlulukları vardır. Bu kişi çocuk da olsa  görev ve sorumluluklardan uzak tutulmamalıdır. Ahlaki değerlerin dil öğrenmek gibi küçük yaşlarda kazanılacağını unutmamalıyız.

Birey ve aile dışında tüm toplum üyelerinin değer yargıları, davranış kuralları, örf ve adetleri ise “toplum ahlakı”nı oluşturur. Victor HUGO toplum ahlakı üzerine “Ahlak Toplumun Temelidir” diyerek konunun önemini net olarak belirtmiştir.

Bir toplum için hukuk nasıl vazgeçilmez bir olgu ise iş ahlakı da iş hayatı için vazgeçilmez bir olgudur. Çünkü, yazılı hukuk kuralları, toplumun yazılı olmayan örf, adet, gelenek ve ahlak kurallarına göre belirlenir. NAPOLEON şöyle söylemektedir; “AHLAK OLMAYAN YERDE KANUN BİRŞEY YAPAMAZ” demek ki, bir toplumda ahlak bozulmuşsa, hukukta bozulma gösterecek, çalışmayacak, çalıştırılmayacak veya ağır aksak yürüyecektir.

Toplumun devletine karşı görevleri olduğu gibi, Devletin de Milletine karşı görevleri vardır. Bu görev, Anayasanın 5. maddesinde bakın nasıl tarif edilmektedir:“Devletin Temel Amaç ve Görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” diye belirtilmiştir. Ancak bu görevi yerine getirecek olan Anayasa değil, Devlet kadrolarında görev ve sorumluluk alan kişilerdir. Yani, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Kamu kurumlarında yaşanan usulsüzlükler duyulunca halk arasında Devletin çivisi çıktı denir. Halbuki çıkan çivi Devletin değil, ahlaksızlığı yapan kişilerindir dersek daha doğru olur .

Yukarıda izah etmeye çalıştığım; birey, aile ve toplum ahlakı olarak üç ana başlıkta düşündüğümüzde, çocukların büyüme ve okul çağında alacağı düzgün  eğitim, daima olumlu etkileyecek, kendisi ve çevresi ile barışık, vatanını ve milletini seven, çalışkan bireyler olmasını sağlayacaktır.

Ahlakın oluşumu ve ahlakın gelişimi konusundaki kuramlardan en çok bilineni  Kohlberg’in geliştirdiği Ahlaki gelişim ve yargı modelidir. Bu modelde ahlaki ikilemlerin çözülmesi için  bireylerin tanımlanabilen ortalama yetenek düzeylerine sahip olduğu ve bu yeteneklerin çocukluktan yetişkinliğe kadar süren gelişim sürecinde eğitim ve sosyalleşme süreçlerine bağlı olarak ortaya çıktığı ileri sürülmektedir. Kohlberg kişilerin ahlaki karar verme yeteneklerini değerlendirmek için temel olarak varsayımlara dayanan ahlaki ikilem senaryolarını kullanmıştır. Kohlberg’in geliştirdiği modelden de anladığımız üzere; birey, çocukluktan yetişkinlik çağına kadar olan süreçte ailesinden ve yakın çevresinden öğrendiği değerler ile sosyal gelişimini önemli ölçüde tamamlayıp, öğrendiği sosyal ve ahlaki değerleri; kendi iş ve aile  hayatına da yansıtarak alışılagelmiş bu süreci nesilden nesile zenginleştirerek devam ettirir.”(2)

Yöneticiler birbiriyle kaynaşmış bir personel grubuna sahip olmak istiyorsa, değer yargıları ve bunlara dayanılarak çıkarılan prensipleri devamlı olarak kontrol etmelidir. Değer yargıları her toplumda vazgeçilmez öğelerdir. Ama bunların bazılarının hatalı olabileceği yöneticilerce kavranmazsa zararlı sonuçlar ortaya çıkar. Hangi kurumda olursa olsun yöneticinin öncelikle kendisini iyi yetiştirmiş ve uygulanmasını istediği prensiplere öncelikle kendisinin özen göstermesi gerekmektedir.

İş hayatında yöneticilerin büyük bir kısmı, ahlaki açıdan sorun yaratan problemle  karşılaşmaktadır. Bu kararlar üzerinde toplam kontrol güçleri olmayabilir, kaçınılmaz olarak bazı kararlar bazı kişileri incitebilir. Buna karşın, eşit olarak istenen değerler ve amaçlar için bazı ödünler verilmelidir. Buda çoğu zaman yöneticinin sağduyusu ve başarısı ile ilgili ve orantılıdır. Kurumun ve yönetimin amaçları, çalışanların ve kurumla ilgili kişilerin kişisel değer ve gereksinimlerinin üstünde tutulmalıdır.

“Kurum içinde ahlak dışı ve illegal davranışların önlenmesinde günümüz kurumlarının en önemli görevi iş ahlakının kurumsallaştırılmasıdır. İş ahlakının kurumsallaştırılması, konunun resmi ve harici olmaktan çıkarılıp günlük iş hayatına yerleştirilmesi anlamına gelmektedir. Bir çok firma ve kurum açısından iş ahlakının kurumsallaşması istemi yönetim kadrosunun bu konuda gereksinim duymasından kaynaklanmıştır. Diğer bir neden ise değişen sosyal – kültürel yapı, bireylerin bilinçlenmesi ve bir takım hak ve değerlere sahip çıkma eğilimindeki artış; işletmeleri ve kurumları iş ahlakı  kurallarına uymaya zorlamaktadır.”(3)

Değerler ve ahlak, yönetimin ve daha da önemlisi toplumun en önemli kültürel  temellerini oluşturur. Bununla beraber, değerlere sahip olmak yeterli değil bu değerler yönetim tarafından tüm personele aleni bir şekilde iletilmesi gerekir. Personelinde bu değerleri benimsemesi ve hayata geçirmesi sağlanmalıdır. Yönetimin hizmet anlayışının özünü oluşturan kurumsal ve ahlaki değerler, tüm personel için ortak bir yön duygusu ve günlük davranışlar  açısından yönlendirici prensipler sağlayacaktır.

Ahlaki değerlerin yerleşmesi konusunun üzerinde durulmasının temel nedeni temiz toplumu yaratabilmektir. Temiz toplumun gerçekleşmesi için atamaların, kişilere göre iş, tanıdığa göre iş; diye değil, dürüst, başarılı ve örnek kişilerin getirilmesini gerektirir. Adaletli, tarafsız, kanun ve kurallara göre hareket eden, bu kuralları uygulayan yöneticiler ister. Temiz toplumdan söz edenlerin karşıdan beklediği ve arzu ettiği davranışları, önce kendilerinin uygulaması gerekir. Ancak o zaman inandırıcılığı olur. Temiz toplum öncelikle üst kademelerin özveri yapmasını gerekli kılar. Dünya’da bütün örneklerinde görüldüğü gibi, bu tip yöneticiler sayesinde toplumlar kalkınıp müreffeh seviyeye ulaşabilmişlerdir. Ahlak Ve Fazilet Aklın Dışardan Görünüşüdür” diyen Hz.Ali’nin görüşünü boşa çıkarmamalı, iş hayatımızda aklımızı ahlaklı ve faziletli kullanmalı, çevremize güven vermeliyiz.

Kurumsal ve ahlaki değerlerin yerleşmesinde en önemli rol üst yönetimindir. Bu yüzden; değerlerin belirlenmesinden, pekiştirilmesinden, iletilmesinden ve bu değerlerin gerektikçe vurgulanmasından, uygulanmasından ve denetlenmesinden yönetim sorumludur. Tepe yöneticileri kuruma heyecan verme, yönlendirme ve personeli motive etme imkanına sahiptir. Bu imkanların uygulanması durumunda, başarıda mutlaka gelecektir. İş hayatında ve dışarıdaki sosyal yaşantıda İş Ahlakı bir bütünlük sağlamalıdır. Farklı kişilikler sergilenmemesi uzmanlar tarafından telkin edilmektedir.

Atatürk “Ben Sporcunun Zeki, Çevik Ve Aynı Zamanda Ahlaklısını Severim” diyerek, ahlaka nasıl önem verdiğini göstermiştir. Günümüzde hepimizin medyadan şahit olduğu, sporcu, yönetici, bürokratın özel hayatlarında, toplum ahlakına aykırı hareketlerini hayret ve ibretle izlemekteyiz. Sevilmek ve saygı duyulmak için, işimizi iyi yapmak yeterli olmuyor, işimizle birlikte toplumun değer yargılarına da özen göstermeli ve toplumun tasvip etmeyeceği hareketlerden kaçınmalıyız.

Çevremizde insanların kötülük, hırsızlık, yalan ve ahlaksızlıklar gibi şeyler değil, iyilik ve dürüstlükten bahsetmesi hepimizi mutlu edecektir. Bununda olabilmesi için yaşantımızda ahlaklı davranmaya özen göstermeli, göstermeyenleri elimizin yettiği, dilimizin döndüğünce uyarmalıyız. MEVLANA güzel ahlakın değerini “Bütün Cihanı Araştırdım, Güzel Ahlaktan Daha Üstün Bir Liyakat Bulamadım diye ifade etmiştir.

Konu başlığımızı dar bir çerçevede ele alsak bile hayatımızın ahlak olmadan, olmayacağı kesindir. Spor, iş, adalet, toplum, devlet, aile v.s. her alanında karşımıza çıkan ahlak kavramını en iyi şekilde yaşamanın hakkımız olduğu inancındayım.

Çevremizde ve Devlet kurumlarında ahlaklı insanları görmek dileğiyle, sevgi ve saygılarımı sunarım.

Kaynak :

 *1  M.Çelik – A.H.Bekir  Yönetim ve Yöneticilik Konferansı Notları 1992

*2 John FRAEDRICH, Assessing the Application of Cognitive Moral Devolopment                                                                                                Theory to BusinessEthics,1994

      *3  TÜGİAD., a.g.e., s.17.